15 Temmuz 2016 gecesi annemin yanındaydım. Annem yatalak hastaydı, bakıcısının izinli olduğu gecelerde yanında ben kalıyordum.
Akşamın ilerleyen saatleriydi. Koltukta oturmuş, kitap okuyordum.
Okuduğum kitap, Davut Dursun’un “12 Eylül Darbesi”ydi.
12 Eylül mağduru birisi olduğumdan darbe konusundaki kitapları özellikle okuyor… Ülkemizin ve benim kuşağım 1970’li yılların gençliğinin düşürüldüğü oyun ve tuzakları derinlemesine soruşturuyor, kendi iç dünyamda sorguluyorum.
Gece yarısına doğru telefonum çaldı.
Arayan gazeteci meslektaşım Ali Öztürk’tü.
Lafa; “Neler oluyor abi, bu nasıl iş?” diye girdi.
Benim bir şeyden haberim yoktu.
Ali’ye; “Hayrola, ne oluyor ki?” dedim.
“Abi, televizyon izlemiyor musun? Darbe girişimi var” diye cevap verdi.
Kapattım telefonu, televizyonu açtım.
Aman yarabbi, Ankara’da, İstanbul’da darbeciler her tarafı tutmuş…
Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar teslim alınmış.
Uçaklar, helikopterler her yere bomba yağdırıyordu.
TBMM bombalanıyordu. Gazi Meclis’imize bomba üstüne bomba atılıyordu.
Meclis’imizi bombalayan uçaklar bizim uçaklarımızdı. Pilotları bizim pilotlarımızdı.
Yaşananlar inanılacak gibi değildi.
Gazi Meclisimizin bombalanmasını kabullenmem imkansızdı... Tutamadım kendimi, ağlamaya başladım. Orası bizim istiklalimizin ve istikbalimizin sembolü; dosta düşmana karşı teminatı, kutsal mekanımız… Nasıl kabullenirim?
Gecenin ilerleyen saatlerinde Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan Marmaris’ten yaptığı telefon konuşmasında milleti sokağa, direnişe çağırdı.
Bir süre sonra da kendisi İstanbul Havaalanına indi.
Anladım ki, devlet-millet el ele verdi darbecilere karşı harekete geçti.
Nitekim o saatten sonra darbeciler mevzi kaybetmeye, gerilemeye başladı.
Sabah olduğunda ise darbeciler yenildi.
Türk Milleti bir kez daha destan yazdı, kadim tarihine bir destan daha kazandırdı.
Ve dün 15 Temmuz 2022 Cuma günüydü. Bu millet yazdığı destanın 6. yılını kutladı.
6 yıl geçti, ama benim o geceden unutmadığım üç şey kaldı aklımda…
Birincisi, o gece 12 Eylül darbesi ile ilgili bir kitabı okurken Ali Bey’den gelen telefonla ülkede darbeye kalkışıldığını öğrenmem. Çok enteresan bir tevafuk…
İkincisi; Gazi Meclisimizin bombalandığını görünce kendimi tutamayıp ağlamam…
Üçüncüsüne gelince;
Rahmetli annem o gece neredeyse hiç uyumadı, benimle televizyon seyretti.
Sabaha karşı darbeciler yenildiğinden emin olunca şöyle dedi;
“Çok şükür Tayyip’i yenemediler.”
Dedim ki anneme; “Tayyip’i çok mu seviyorsun?”
Verdiği cevaba bir bakar mısınız?
“Oğlum Tayyip’i seviyorum ama vatanımı daha çok seviyorum. Eğer düşmanlar Tayyip’i yenselerdi, vatanımız elimizden giderdi. Allah’ıma sonsuz şükürler olsun yenemediler.”
Birde şunu paylaşmak istiyorum değerli okurlar sizlerle…
Yıl 2011, Ünye şehir içinde karşıma bir sivil polis çıktı. Tanıdığım bir polisti.
Bana dedi ki; “Musa Bey, siz bayram günleri evinizin balkonuna bayrak mı asıyorsunuz?”
Soru bana manidar geldi… Hele soruyu soran polisin yüzündeki ifade, soruyu çok daha manidar kılıyordu.
“Hayrola, bu soruyu neden sordunuz ki?” dedim.
Verdiği cevaba bir bakın…
“Teşkilattaki bir listede, bayramda bayrak takanlar arasında adını gördüm de ondan sordum.”
Aslında soru sormuyor da tehdit ediyordu aklı sıra.
Bizim evin balkonuna milli bayramlarda bayrak takılır. Hatta bu bayrak rahmetli babamın milli bayramlarda kendi balkonuna taktığı değerli bir emanettir bizim için.
15 Temmuz 2016 sonrası o polisi sordum, araştırdım. Ünye’den başka yere tayin olmuş. FETÖ terör örgütünden olduğu için görevinden ihraç edilmiş, tutuklanmış.
O cezasını bulmuş.
Peki, ben ne yapıyorum?
O bayrağı milli bayramlarda takmaya devam ediyorum.
Bir de; dün 15 Temmuz 2022 Cuma gününde olduğu gibi her 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü’nde göğsümü gere gere evimin balkonuna takıyorum.