Efendimiz (as) kırk yaşına doğru yaklaştığında derin düşünceler içerisinde, bulunduğu toplumun geldiği gayri ahlaki durumları, bozulmuşluğu, kokuşmuşluğu vb. konuları düşünüyordu. Mekke’deki kötülüklere batmış, dedikodulara dalmış insanlardan uzak bir inzivayı tercih ederek, Hiradaki mağarada derin düşüncelere dalmıştı. Sadık Rüyaların ardından “Selam Sana Ey Allah’ın Elçisi” diye sesler duyuyordu.
Nihayet 610 yılında Ramazan ayın da Allah’ın ilk emri olan “ oku” haberi, vahyi gelmişti. Cibril kendisine Alak suresinin ilk beş ayetini okumuş ve Peygamberimize ’de okutmuştu. Sevgili Peygamberimiz ilk vahyin sarsıntısıyla, heyecan ve korkuya kapılmıştı. Korku içinde evine giderek eşi Hz. Hatice’ye (ra) “beni örtün, beni örtün” diyerek uykuya dalmıştı. Uyandığında bütün başından geçenleri sevgili eşi Hz.Hatice (ra) annemize anlatmıştı.
Hz. Hatice(ra) annemiz tam bu noktada, hayatlarının sonuna kadar eşlerin birbirilerine nasıl olması gerektiğinin en güzel örneğini vermişti.
“Ey Muhammed korkma, inanıyorum ki Allah seni hiçbir zaman utandırıp üzmeyecektir. Çünkü sen akrabanı gözetir, doğruyu söyler acizlerin elinden tutarsın. Yoksullara yardım eder, misafirleri ağırlarsın. Haksızlığa uğrayanların yanında yer alırsın ”diyerek gerçekleri anlatmış O’nu teselli etmişti.
İşte gerçek eşler böyle olmalıydı. Birbirilerini teselli eden, fedakârlıkta sınır tanımayan ve yorulmayan, aşkla, muhabbetle devam eden bir hayatı paylaşmalıydı. Mekke’ye 5 km yere azık taşıyan Hz. Hatice (ra) annemiz gibi.
İşte bu temel üzerine kurulan evlilikler her türlü rüzgârlara, sarsıntılara, zorluklara boyun eğmeyecektir.
Çünkü eş demek başını omzuna koyup onda huzur bulmak, mutlu olmak demektir. Eş demek zorlukları birlikte aşmak demektir. Çünkü eş demek hayatın yükünü birlikte taşımak, yüklenmek demektir. Nazlanacağın kişi demektir. Siz daha fazlasını söyleyin.
Ayrı iki yabancı bedeni bir beden de, sevgi ve merhamette buluşturan Yüce Rabbimizin şu ayeti bu durumu ne güzel izah eder biz kullarına. “Kaynaşmanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de O’nun varlığının delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.”(Rum,21)
Efendimiz (as) da hayatı paylaşırken, yolculuğa devam ederken, darlıkta ve bollukta, ilkbaharında, sonbaharında, yazında kışında eşler arasındaki münasebetlerin ölçüsünü şöyle vermiştir.
“Mümin bir erkek, mümin bir kadına kızıp darılmasın! Eğer onun bir huyundan hoşlanmazsa, öbüründen memnun olabilir.”
“Allah sizden; hanımlarına(kadınlara)karşı iyi ve hayırlı olmanızı ister. Çünkü onlar, sizin analarınız, kızlarınız veya teyzelerinizdir.” Sizin hayırlınız eşlerine hayırlı olandır.”(Tirmizî, Radâ 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet, 15; İbni Mâce, Nikâh 50)
Efendimiz (as) ın aile hayatına dair hem sözleri hem de yaşantısı, bir taraftan uyarıcı bir yandan da yol gösterici olmuştur.
İnsanın huzur bulduğu yer ailesidir. Muhabbet kapılarının açıldığı, hayallerin kurulduğu, planların yapıldığı mekânın adıdır. Fedakârlıkların, zorlukların ve mutlulukların birlikte yaşandığı yerin adıdır aile ve eşler. Aile; sabah çıkıp, akşama tekrar döndüğümüz yerin adıdır. Çünkü başka kapılar bizim değildir. Bu da dünyanın en büyük nimeti olsa gerektir.
Tekrar başa dönersek eşler arasında ki muhabbetin ve sevginin var edicisi Allah (cc) dür. Eksiklerimizi görerek bir hayat değil, eleştirerek, baskın gelerek bir üstünlük değil, dediklerini yaptırarak, ezerek, üzerek bir birliktelik değil. Allah ve Resulünün koyduğu sınırları gözeterek bir hayat, sevgi, saygı, gönül dilini ve kalpler arası muhabbeti oluşturarak bir hayat ve mutluluk…
Ölçünüz, değer verdikleriniz, önem atfettikleriniz hayatınızın da, mutluluğunuzun da belirleyeyicisi olacaktır.
Karşılıklı sevilmek sadece mutluluk değil, bilahare eşlerin birbirine en büyük hediyesidir. Hediyeniz hiç eksik olmasın diyor sizleri Allah’a emanet ediyorum.