“Mor Cepken” unutulmaz büyük bir aşk öyküsüdür.
Öykü okunduğu zaman bunu herkes anlayacak.
Mor Cepken, göçebe yörüklüğünün kadınlarına tanıdığı yüce bir haktır.
Erkeklerin ise korkulu rüyasıdır. Mor Cepken, Karacaoğlan türkülerinde geçer. Günümüzde Ege, Muğla, Antalya ve Toros yörüklüğünde yaşlı kadınlar tarafından hâlâ bilinir.
YÖRÜK KIZLARININ ÇEYİZ BOHÇASINA ÖNCE MOR CEPKEN KONUR. KENARLARI SARI SİMGELERLE İŞLENMİŞ, YELEK BİÇİMİNDE, MOR RENKLİ BİR GİYSİDİR.
Yörük kızları sevdikleriyle evlenirlerdi. Başlık parası gibi bir alışkanlık yoktu.
Mor Cepken evlilikte, yeri, zamanı geldiğinde, darda kalan yörük kadınının erkeğine karşı kullandığı bir boşanma özgürlüğünün simgesidir.
Mor renk, ihanete uğramış, aldatılmış, aşkın rengidir.
“Mor Çatı” adı oradan gelir.
Bizler dünyaya Mor Cepken’i yeterince tanıtabilseydik, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü “Mor Cepken Günü” olarak kutlardık.
Evli yörük kadını, ihanete uğrayınca ya da kocası tarafından aşağılanıp dövülünce, bir şekilde Mor Cepken’i giyip herkesin görebileceği bir yere otururdu.
Bu,
“ben bu herifi boşadım” demektir.
O zaman akan sular durur, herkes işini gücünü bırakır. Masal anaları ile doğum ebeleri Mor Cepken giyen kadının çevresini alırlar.
Boşadığı kocası ise evinden dışarı çıkamaz, kahveye gidemez, kimse yüzüne bakmaz.
Büyük ödün verip de karısı Mor Cepken’i çıkartmazsa, ömür boyu dul kalacaktır.
Kimse ona dul-şaşı kızını bile vermez.
“Körocak” olarak kalır.
Göçebe yörüklüğünün kadınına tanıdığı hakka, özgürlüğe bakın siz !
Bu olay günümüzde olsa, erkek Mor Cepken giyen karısını herkesin gözleri önünde vurur, öldürür herhalde..!
(Sn Damla Yazıcı’nın Osman Şahin ile yaptığı söyleşiden derlenmiştir..)