Son zamanlarda sikça söyledigimiz ve sosyal medyada yazdigimiz dua ve niyazlarin basinda, “Geçmis olsun. Allah acil sifalar versin. Allah rahmet eylesin. Mekâni cennet olsun. Allah sabirlar versin...” sözleri geliyor.Bu dua ve niyazlarin uzaktan uzaga söylenilmesi, yüz yüze söylenemiyor olmasi bizim son tahlilde ne durumda oldugumuzu da göstermektedir.
Biz, hasta ve taziye ziyaretlerini yapar acilari ve sikintilari birlikte paylasip azaltirdik. Cenazelerde üzerimize düsen görevleri ifa eder, cenaze sahiplerine Allah(cc)’tan sabirlar diler, kucaklasir sirt sivazlar, yanlarinda oldugumuzu belirtirdik. Evlerinde taziye okumalari yapar cenaze sahiplerini yalniz birakmazdik. Bu sosyal dayanismanin gereklerindendi.
Bu gün ne hastalarimizdan ne de cenazelerden haberimiz oluyor. Sonradan, yine sosyal medya araciligiyla ögreniyorama hasta olanlari ziyaret edemiyor, acilarini paylasip saglik ve afiyet dileyemiyor, maddi olmasa bile manen bile bir destekte bulunamiyoruz maalesef…
Bizi üzen bir baska sey de tanidiklarimizin, hisim akraba ve sevdiklerimizin vefat haberlerini duyup da cenazesine katilamamak,geride kalanlara tesellide bulunamamak ve acilarini paylasamamaktir. Bu salginin saglik yönünden tehlikeleri bir yana sosyal açidan da bizi ne kadar rahatsiz etti görüyoruz. Hepimiz isimiz için disari çikabiliyor, alis verisimizi yapabiliyor yani hayatimizi idame edecek ihtiyaçlarimizi karsilayabiliyoruz. O zaman bizi rahatsiz eden sey ney? Bizi rahatsiz eden, acilarimizi ve sevinçlerimizi paylasamamaktir. Bir araya gelip hasbihal edememek, birbirimize yardimci olamamaktir. Hepimiz bir gün ölecegiz. Geride kalanlarin teselliye ihtiyaçlari olacak. Onlarin acilarini paylasmak çok daha önemli degil mi?
Ölüm oranlari hizla artmis durumda. Her aksam salgindan kaç kisi öldü, süreç nasil isliyor, gidisat nasil diye ekranlarin karsisinda bekliyoruz. Hepimizin tanidigi, bildigi, sevdigi, sevmedigi, genç, yasli demeden insanlar ölüyor birer birer ve bu rakamlarin içinde bizim de en yakinimizin oldugunu bilmeden izliyoruz açiklamalari…
Bir aileden bir sürü hasta ve cenaze çikmaya basladi. Hastalik kapimizda, akrabamizda, komsumuzda, bizim kapiya dayanmis her an firsat kolluyor içeri girmek için. Peki, biz ne yapiyoruz?
Bir sürü tanidik, bildik insan ölüyor ve biz nasil davranacagimizi bile bilemiyoruz. Cenazesine katilamiyoruz. Taziyede bulunamiyoruz. Hiçbir ise yaramiyoruz yani… Isteklerimiz, arzularimiz, arkadaslik, dostluk, komsuluk, akrabalik görevlerinin hiçbir hükmü kalmiyor bu durumda. Hepimiz çaresiz durumdayiz. Insanlik olarak aklimizi basimiza almali, kurallara uymali degil miyiz?
Bize de bu virüsün bulasip bizi de öldürecegi aklimiza geliyor mu? Ölümü hiç kendimize yakistirabiliyor muyuz? Yakistiramadigimiz için mi oluyor bu vurdumduymazlik…
Her ölüm bizi üzer. Çünkü dönüsü olmayan bir ayriliktir ölüm… Gerçi zamanla unutup gideriz ya... Aslinda unutmak da bir nimet degil mi? Ya unutmasaydik?
Dinimizin önemli tavsiyelerinden biri, silayi rahim meselesidir ki son zamanlarda Müslümanlar bunu da unutmus gibi görünüyordu. Bu salgin hastalik bize silayi rahimin önemini, ölümü, ölümün hemen yani basimizda, en yakinimizin ellerinde, kollarinda, kucaginda oldugunu, insanoglunun çaresizligini, gerçek gücün kimde oldugunu hatirlatmistir.
Her gün yeni bir tanidigimizin ölümünü duymak istemiyorsak kurallara uymali, kendi hayatimizdan sorumlu oldugumuz gibi çevremizdeki insanlarin hayatlarindan da sorumlu oldugumuz bilinciyle hareket etmeliyiz.
Ölüm hak, eyvallah ama müsebbip biz olmayalim vesselam…