Her insanın hayatında mutlaka yaşadığı bir pişmanlık vardır. Bazen bu kısa süreli olur, bazen de yıllar yılı nasıl kaçırdım bu fırsatı dedirtir insana. Bazen de insan şöyle der; bu günkü aklım olsaydı böyle yapmazdım. Şöyle yapmazdım. Bazen de bu illeti keşke daha önce bıraksaydım diyerek yaptığı hatalarından veya yaşadığı yanlışlarından pişmanlığını dile getirir.
Çocukluk yıllarınızda ya da gençlik yıllarınızda verdiğiniz kararlarınız hayatınızın akışını, gidişatını belirler. Çoğu zamanda insanların o gün yanlış düşünmüşüm diyerek yanıldıklarını itiraf ettiklerini görürsünüz. İnsanın fıtratı budur.
Eğer pişmanlıklarımız dünyaya dair ise o kaderi irademizle beraber yaşamış oluruz. Zengin değil de fakir oluruz. Şöyle şöyle bir semtte veya kentte değil de bulunduğumuz yerde yaşarız. Şu statüde değil de bulunduğumuz konumda yaşarız. Şu insanlarla değil de etrafımızda bulunanlarla yaşarız. Belki de bizim için hayırlısı buymuş der kaderimize razı oluruz. Hatta böyle olduğu daha iyi olmuş diyerek pişmanlıktan mutluluğa geçiş yapabiliriz.
Yok, yanlışlarımız, hatalarımız bir günaha dair ise, bir kul hakkına hukukuna dair ise, bir canlı hakkına dair ise onun birinci yolu bir an önce tövbe etmektir. Allah’tan af dilemektir. İkinci yolu ise kimin hak ve hukukuna girmiş isek onunla helalleşmek yada ondan helallik istemektir. Üçüncü yolu ise bir daha böyle yanlışlara, kötü alışkanlıklara, günahlara girmemek üzere bu yolu kapamak veya kapamaya çalışmaktır.
Kıymetli okurlarım/dinleyenlerim, insan hep geçmişe özlem duyar. Çocukluğumda böyleydi. Gençliğimde şöyleydi. Eski ramazanlar, teravihler, bayramlar şöyle şöyleydi diye hep özlemini dile getirir. Bu çok doğal bir haldir. Lakin, adeta kıyameti yaşadığımız son iki yılı bir hatırlayalım. Salgın hastalık sürecinde, camilerin, cumaların, teravihlerin ve ziyaretlerin nasıl elimizden alındığını hep birlikte gördük. En sevdiğimiz, annemizden, babamızdan, eşimizden, çocuklarımızdan bu salgın hastalık dolayısıyla nasıl mahrum kaldığımızı iliklerimize kadar yaşadık. Adeta korkularımız bize kıyametten bir sahne yaşattı. Kur’ an-i ifadesiyle kişinin dünyadaki günahları sebebiyle, kıyamet günü eşlerin birbirlerinden, babanın evlattan, evladın babadan kaçtığı (Abese S.34-36) gibi sahneler yaşadık.
Yaptığımız bir yanlış, söylediğimiz bir söz, bilerek yada bilmeyerek attığımız bir adım. Bizi esir alabilir. Hatta bize bedelde ödetebilir. Bütün mesele onlardan ders alabilmektir.
Âdemoğlunun en hayırlısı hatalarına, günahlarına tövbe edendir (Tirmizi) diyen Peygamberimiz, ibret almanın yanlışlardan dönebilmenin ne büyük bir erdem olduğunu dile getirir.
Kulluğun adına, insanlığın adına, komşuluğun, arkadaşlığın, yıktığın gönüller, kırdığın kalpler adına, ibadetlerin, namazın, orucun, hayır hasenatın adına, pişmanlıkların, keşkelerin, dünyadan ahirete uzanan bir yol olmaması ne kadar önemli değil mi?
Rabbimiz kıyamet yaklaştı insanlar oyun eğlence içinde yüz çeviriyorlar.(Enbiya 1) Buyurmaktadır. Bu aynı zaman da insanın hep yaptığı, yaşadığı olagelen bir halin tezahürüdür. Yoksa Rabbimiz uhrevi âlemden şöyle sahneleri sunar mıydı bizlere. O günahkarları rablerinin huzurunda başlarını önlerine eğmiş halde şöyle derlerken bir görsen: ‘’Rabbimiz! Gördük ve işittik; bizi geri gönder de rızana uygun işler yapalım, artık kesin olarak inandık!’’ ( Secde S.12) Yani pişmanlıklar fayda vermeyecektir.
Rabbim bizi pişmanlığa düşmüş mücrimlerden, günahkarlardan, asilerden uzak eylesin diyor sizleri Allah’a emanet ediyorum.