BERKAY YALIN

Tarih: 23.02.2022 08:30

ŞEHRİNİZİ NASIL GÖRMEK İSTERSİNİZ ?

Facebook Twitter Linked-in

PAINT-BRUSH EFFECT

(Boya-Firça Etkisi)

2000-2011 yillari arasinda Tiran’in belediye baskani olan, sadece boya ve firçayla sehirde büyük bir degisim hareketi baslatan simdiki Arnavutluk Basbakani Edi Rama’nin TED konusmasinin bir bölümünü paylasmak istiyorum:

“Siyasete girmeden önce sanatçiydim. Hala resim yapiyorum. Sanati seviyorum. Renklerin hayatimiza ve topluma getirdigi neseyi seviyorum ve içimdeki sanatçidan bir parçayi politikama da tasimaya çalisiyorum.

Görüyorum ki günümüzde isimin parçasi, burada olma nedenim, sadece partim için kampanya yapmak degil, politika için ve onun hayatimizi iyilestirebilmede oynayabilecegi rol için. 

On bir sene baskentimiz Tiran’in belediye baskaniydim. Bir sürü sorunla karsilastik. Sanat çözümün bir parçasiydi. Ve ismim baslangiçta iki hususla aniliyordu:

Kamu alanlarini geri alabilmek için yasa disi binalarin yikilmasi ve sehrimde kaybolmus olan umudu geri getirebilmek için renklerin kullanilmasi…

Ama renklerin kullanimi sadece bir sanat icraati degildi. Daha ziyade, bir çesit politik aksiyondu.

Seçildigim sirada kullanilabilir sehir bütçesinin sifir virgül bir seyler oldugu çerçevede bir aksiyon…

Ilk binayi sikici kasvetli bir griden parlak bir turuncuya boyadigimizda beklemedigimiz bir sey oldu.

Trafik tikandi ve bir grup insan inanilmaz bir kaza yeriymis gibi toplandi, ya da bir pop yildizi görmüsler gibi.

Finansmani yöneten AB görevlisi boyanmis olan binaya aceleyle geldi. Fonu kesecegine dair feryatlar etti.

“Ama neden?” diye sordum.

“Çünkü seçtiginiz bu renkler Avrupa standartlarina uymuyor.” dedi.

Ben de dedim ki;

“Bunu yapmazsak çevre de Avrupa standartlarina uymayacak, ama renkleri kendimiz seçecegiz. Çünkü bizim istedigimiz tam olarak da bu. Ve eger isimizi yapmamiza engel olursaniz tam burada, bu yolda bir basin toplantisi düzenleyecegim ve insanlara sizin bana sosyalist dönemdeki sansürcülerin baktigi gibi baktiginizi söyleyecegim.”

Sonra biraz tedirgin göründü ve beni uzlasmaya çagirdi.

Ben ona üzgün oldugumu ama uzlasmanin renginin gri oldugunu ve bize bir ömür yetecek kadar gri gördügümüzü söyledim.

Zaman degisim zamani.

Kamu alanlarinin rehabilitasyonu insanlarin kaybettikleri bir sehre ait olma hissini tekrar uyandirdi. Insanlarin yasadiklari yere olan gururu ve yillardir herkesin gömülü tuttugu, kamu alanlarindan fiskiran yasadisi ve ilkel binalara olan öfkenin altinda sakli olan duygular.

Ve her yerde renkler belirdiginde insanlarin duygularinda bir degisiklik oldu.

“Bu da ne?                                    

Ne oluyor?

Renkler bize ne yapiyor?”

Ve bir anket yaptik, hayatimda gördügüm en büyüleyici anket.

Insanlara sunu sorduk:

“Bunu istiyor musunuz, binalarin boyanmaya devam etmesini istiyor musunuz?”

Ve ikinci soru suydu;

“Bu isin durmasini mi istiyorsunuz, devam etmesini mi?”

Ilk soruya cevaplayanlarin %63’ü evet dedi, begeniyoruz.!

%37 hayir, begenmiyoruz dedi.

Ama ikinci soruda, begenmiyoruz diyenlerin yarisi devam etmesini istediklerini söyledi.

Bir degisiklik fark ettik:

Insanlar sokaga daha az çöp atiyordu örnegin, vergilerini ödemeye basladilar, unuttuklari bir seyi hissetmeye basladilar. Ve güzellik bir muhafiz gibi isliyordu polisin ve devletin olmadigi yerlerde.

Hatirliyorum, bir gün sokakta yürüyordum. Sokak yeni boyanmisti. Ve yeni bir agacin dikildigi bir yerde bir dükkan sahibini ve karisini dükkanlarina cam bir vitrin yaparken gördüm. Eski kepengi çöpe atmislardi.

“Neden kepengi atiyorsunuz?” diye sordum.

“Ee, artik sokaklar güvenli.” diye cevap verdiler.

“Güvenli mi? Neden? Daha fazla mi polis var artik?” dedim 

“Haydi canim! Ne polisi? Sen de görüyorsun. Artik renkler var, sokak lambalari, deliksiz kaldirimlar, agaçlar. O kadar güzel ki, artik güvenli.”

Ve gerçekten de güzellik, insanlara korunduklari hissini veriyordu.

Yersiz de degildi bu duygu. Suç azaldi. 1990’da kazanilan özgürlük sehre bir anarsi hali getirmisti, bu 90’larin sehirde umudun kaybolmasina neden olmustu.

Duvarlardaki boya çocuklarin karnini doyurmuyordu,

hastalari iyilestirmiyordu,

ya da kimseyi egitmiyordu,

ama onlara umut ve isik veriyordu ve onlara her seyi yapmanin farkli bir yolu oldugunu gösteriyordu,

farkli bir ruh,

hayata karsi farkli bir bakis…

Ve ayni enerjiyi ve umudu politikamiza da getirebilirsek birbirimiz ve ülkemiz için daha iyi bir hayat insa edebilirdik.”

 

(Bir ropörtajdan derlenmistir..)


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —