Bu yazimda Ünye'mizin derinligini konusacagim...
Konusmaya baslarken de önce Ünye’nin tarihi ve bu tarihin getirdigi bilinç ile birlikte insanlarimizda olusmus bir kültürü konusmakla gireyim mevzuya...
Ünye'nin tarihi çok eskilere dayanir da, ben “Süleyman Pasa Sarayi”ndan baslayayim.
Çünkü saray Ünye halkinda olusan gerek kültür ve gerekse ileriye dönük vizyonun genetigine isledigi, evrimsel ve mutasyonik baslangiç noktasidir. Yani Ünye, ne Fatsa’dir ne de Altinordu’dur.
Aslinda bu saray dedigimiz sey müthis satafatli, büyük bir konaktir. Ama öyle satafatli ve büyük yapilmis ki, insanlar saray olarak adlandirmis. Görüyorsunuz degil mi, ta o günlerde büyük düsünmüs Ünye?...
Hatta kiskançlik nedeni ile kundaklandigi rivayet edilir. Yani ta o zamandan çekemeyenler olmus Ünye’yi...
Saray demek yönetmek demek... Saray demek, devlet demek... Saray demek, bürokratik donanim demek... Saray demek, yönetimde muhatap demek... Saray demek, hizmete ulasim demek...
Saray demek, sarayin avlusunun önü sehir demek...
Bir sehir, bir sarayin avlusunun önü ise insanlarda büyük bir yasam standardi beklentisi ve büyük bir hizmet standardi beklentisi kaçinilmaz demektir.
Saray varsa, sarayin önünde halk gibi giyinen saraylilar degil, sarayli gibi giyinen halk, sarayli gibi okumak isteyen çocuklar var...
Saray varsa, yaninda pasa konaklari, pazarlar, ulemalar, gezginler, kadilar, tuccarlar, camiler, kiliseler, okullar var...
Büyük ticaretler, büyük egitimler var...
Saray o kadar önemlidir ki, halkin kültüründe sehrine bakista büyük bir derinlik olusturacak kadar...
Saray varsa ask baskadir. Kadin baska erkek baskadir. Agitlar baska, türküler baska, siirler baskadir.
Saray varsa, suç baska, ceza baskadir. Ahalide kavga baska, barisma baskadir. Hersey ama hersey baskadir. Çünkü karsinda bir saray, sokaklarinda ise bir sarayli vardir.
Bu bilinçle, bu güne geldigimizde Ünye'yi yönetirken de, yönetilirken de sig bir irmagin üzerinde yürür gibi degil, derinnn bir denizin üzerinde yüzer gibi ciddiyet, mahalle sokaklarinda yol su elektrik, hasta usta pasta, agaç çiçek böcek inek ördek muhabbeti degil, sürekli büyüyen bir sehir olma olgusu ile, bir vizyonu masaya yatirmak olmalidir.
Bu memlekette görev yapan vali de, kaymakam da, belediye baskani da, hatta emniyet müdüründen okul müdürüne kadar bütün kamu görevi yapanlar, bu olguyu hücrelerine kadar islemelidirler. Bilmelidirler ki o surlarin üzerinde Süleyman Pasa Sarayi hala durmaktadir. Bilmelidirler ki Ünye, o sarayin avlusudur, avlusunun önüdür...
Hele bilinmelidir ki Ünyeli, kendi evladindan bir devlet adami yetistirmisse, O adami Ünye'nin padisahi olarak görür. Görür de, bekledigi sey sahnelere koydugu kürsülerde her adamin yapabilecegi hatiplikler degil, sehir olmak adina diktigi taslar ve çaktigi çiviler ile derin temelleri, yükselen yapilari görmek ister.
Saray bir imame ise, bu tespih ipine siradan boncuklar degil, inciler ve elmaslar dizilmesini kellesini ortaya koyan bir sorumluluk olarak görecek bir pasa ciddiyetini görmek ister.
"Iki günü ayni olan ziyandadir" düsturu ile dünyaya bakan her bir sahsi bilinç, kentsel bakis açisinda toplumsal bir derinlige ulasir ve yillari teraziye koydugunda, bu bes yili geçmis bes yildan agir degilse, kafasindaki derin dünyalarin yüzeyinde yüzdürüp padisahim dedigini, yine ayni dünyanin en dibine çekiverir.
O toplumsal derinlik, yine ayni sahneleri kurar, ayni kürsüleri koyar, ama yüzeyinde degil, dibinde... ve bir komedyayi baliklara seyrettirir.
"Burasi Ünye, burda durmak lazim" derken vurgulanan sey de, iste bu derinliktir...
Saygi ile...