GARŞUYUZDAAA “TABAKÇI/BULAŞIKÇI” İKSAAAN!
(38 YILLIK METROPOL ESARETİNDEN NASIL DÖNDÜM ÜNYE’YE? – 4)
15 yaşında Ünye’den ekmek parası için “hayat öğüten” metropol İstanbul’a cascavlak iniş yapmış, Dayımın bana ayarladığı Tarlabaşı’nda bir bekâr odasında 2 Ünyelü gurbetçi-emekçi hemşerimle galmaya başlamıştım dedüüm gibi…
Kış ayı boyunca da bir gazinonun vestiyerliğini yaptıştım, biliisuuuz…
Ama 85 Yılının Nisan ayı gelip, palto alma işi sona erdiğinden gazinodan ayrıldım…
BİR GÜN DAYIM" PEŞİMDEN GEL, SANA Bİ İŞ BULDUM "DEDİ.
Beyoğlu Tarlabaşı’ndayız…
O önde ben arkada yürüyoruz. "Sana iyi bi iş buldum" dedi!
“Anaaam!? Bu sefer hangi allengirli iş acıbaaa!?”
Ben ergen yaşlardayım. Dayım ise otuzlu yaşların başında.
Kendi küçük yaşlarda gurbete çıkmış. Aynı akıbet benim de başıma geldi işte!
Yeşiline, denizine, Feneraltı’na, insanına kurban olduğum Ünye’den ilk defa bu kadar uzaklaşmıştım!
O yıllar, o eşşek gadar bulvar yapmak için Tarlabaşı’nın henüz yıkılmadığı yıllar…
VEEE “ÖZ KARDEŞLER BOL KEPÇE LOKANTASIII!”
Ana cadde kenarında bulunan bir esnaf lokantasına daldı dayım. Ben de peşinden!
Bodrum katta bulunan bi esnaf lokantası…
ÖZ KARDEŞLER BOL KEPÇE LOKANTASI
yazıyor levhasında.
Camında da “TABAKÇI ALINCAK!" (!)
“Tabakçı mı? O ne lan? Lokantaya tabak satacak birini mi ariilar? Hiç duymamışım böyle bi tabir!?
Dayım, kasadaki 75 yaşları civarında Hacı sakallı bir ihtiyar ile konuşmaya başladı. Hacı amca dayıma; "bu çocuk burdan gaçar" diye bir laf söyledi! (Gulp! Niye gaçiyum lan!?)
DAYIM "HİÇ Bİ YERE KAÇAMAZ HACI AABİİ, BEN KEFİLİM KENDİSİNE" DEDİ...
Hacı amca; "iyi hadi bakalım geçin şöyle" dedi.
Orada bulunan bir masaya oturduk. Hacı amca "sizin karnınız da açtır şimdi" dedi. Dayım bi şey demedi. Ben de… (Açuz tabi yaa)
Hacı amca garsonlardan birine seslendi; "Buraya nohut-pilav getirin!”
Nohut ve pilav tabakları önümüze geldi. Dayım hemen çalakaşık nohut-pilava daldı!
AHH KARDEŞİM! BENDE BET BENİZ ATTI! İŞTAH FELAN HAK GETÜRE!
ACABA İŞ ÇOK MU ZOR AACU!?
Garsonlardan biri camda yazılı olan "TABAKÇI ALINCAK!" yazısını kaldırıp bir kenara koydu.
İşte ben u an… Dayımlan beraber girdiğimiz bu lokantadan beraber çıkamayacağımızı anladım…
Beni bulaşıkçı olarak bırakacaktı buraya! Hacı amca ile anlaşmışlardı...
Benim ağzımda bulanan nohut ve pilav, sanki çiğnedikçe daha çok çoğalıyor gibiydiler...
HİÇ KİMSEYİ TANIMADIĞIM BU BODRUM KATTA BULUNAN LOKANTADA, YAPPAYALNIZ KALMAK BENİ ÜRKÜTÜYORDU.
Dayım nohut ve pilavını bitirerek ayağa kalktı.
Ben de ayaklandım hemen! Dayım; "Ben çıkıyorum. Sen artık bundan sonra buradasın" dedi. (Vay İksanım vaay!)
Lokantadan çıkarken Hacı amcaya dönerek; "Artık eti sizin kemiği bizim" dedi. Dayım çıktı gitti! Ben şoook!
Böylece sabah 07:30 / gece 00:30 arası mesaim de başlamış oldu bulaşıkçılıkta!
……………
SONRA NE Mİ OLDU!?
Çok da meraklısınız uşağum bakiyum da İksan abiyizin bu acaİip hallere düşmesine!
Merak edin Vallahi yaa!
Çünküt bu hikâyenin en helecanlı yerleri taa yaşanmadı!
************