BÖLÜM 3; İKSAN ABİ BEKÂR EVİNDE KALMAYA BAŞLAR…
Cızıkduran: İhsan KOCAGÖZ
Filmi Çeken: İsmâil Canbulat
İstanbul ile tanışmama vesile olan ve bana gazino vestiyerindeki fantastik işi bulan rahmetli Hasan dayım, Beyoğlu’nda bulunan bir bekâr odasına yerleştirmişti beni…
Evin tamamında bekâr odaları vardı. Bazı odalarda 4-5 kişi kaldığı oluyordu. Çileli ve zor günlerdi…
ÜNYELÜ “ASLAN” İHSAN KÜÇÜK YAŞTA BÜYİİİDU!
Allahtan kaldığım 3 kişilik odadaki diğer 2 kişi Ünyeli arkadaşlardı… Bu, insan öğüten ve bin bir türlü cambazın, üç kâğıtçının, masum saf Anadolu çocuklarını “keklemeye” çalıştıkları İstanbul’da benim için büyük nimetti; Güvendiğim hemşerilerimle kalmak endişelerimi ve gencecük yaşta gurbette, bi bekâr evinde kalma stresimi hafifletmişti…
BU EVDE İSTANBUL HAYATIMA START VERMİŞ OLDUM.
SONRASI İSE, “HAYATA TUTUNABİLME SAVAŞI” İLE GEÇEN YILLAR OLACAKTI…
Artık İhsan abiniz güzel Ünyesini bırakıp İstanbul'un en civcivli, en hareketli, en “tekin olmayan” sokaklarında çalışıyor ve onlardan birindeki bir bekâr evinde kalıyordu…
“Eee İstanbul!?” Diye soruyordum geceleri bekâr evi yatağımda; “Sen ne diyorsun?
İhsan abi ne olacak senin bağrında? ‘Tutunabilenlerden’ olacak mıyım? Değecek mi muhteşem Ünyemi terkedip gelmeme?”
Ama İstanbul’dan bir cevap alamıyordum o yıllarda henüz…
Ünye burnumda tütüyor, Tarlabaşı evlerinin bacalarından yayılan yiti kömür dumanları da cigerimi yakıyordu…
*********************
GURBETTEN ADNAN’A MEKTUP VE “OKUU! BABAN GİBİ OLMA!”
Ünye lisesinde aynı sınıfta okuduk Adnan Cansızoğlu’yla.
Lise hayatı benim “günlük yaşamımı aşan nitelikte”J çıkınca, ilerisi için çabalamanın faydasız olduğunu anladım. Lise birde tahsil hayatımı sonlandırdım. Adnan devam etti benden sonra...
Adnan lise üçüncü sınıfta okuduğu yıl, ben çoktan soluğu gurbette almıştım. Ama özlüyordum onları… O özlemle, bekâr evinde Adnan’a hemen bir mektup döşenmişim.
İstanbul izlenimlerimi, maceralarımı, çilelerimi, özlemimi acuklu bi şekilde yazıp, Hamidiye Mahallesinden, arkadaşlarımdan havadis beklediğimi yazmışım… U bana cevap vermişmiydi hatırlamiiim…
*********************
“OKU DA BABAN GİBİ OLMA!”
Okuma konusunda şöyle bir not düşeyim hemen;
İlkokulda okuduğum zamanlardı...
Ünye’nin esnaflarından Avanoğulları, Hamidiye Mahallesinden komşumuzdu. Okul dönüşü, onların evlerinin önünden geçerdim.
Bu geçişler, karne aldığımız günler biraz renklenirdi; Her karne alışımda Avanoğlu'nun evinin önünde yolum kesilirdi.
Pencereden dışarıyı seyreden Avanoğlu'nun kızlarından hangisi beni görse aşağıya iner, beni durdurur, elimdeki karneye bakar, bana şeker, çikolata verirlerdi.
Bir de verdikleri bir öğüt vardı; “Afferim! Oku! Sen mutlaka oku Aslan! Oku da baban gibi olma!” diyorlardı…(!?)
Babamın nesi vardı yaa? Günlük yevmiyeci adam!
Gün boyu çalışacak iş de buluyor çok şükür. ( Babam inşaat işçisi, fındık dırpancısı, yevmiyecisi u zamanlar. )
Ben bu güzel “telkine” o zaman bir anlam veremezdim…
BÜYÜDÜĞÜMDE ANLADIM BU CÜMLENİN İHTİVA ETTİĞİ MANAYI…
Aradan yıllar geçti… Bizim eğitim hayatı erken bitmişti malum… Bi işte de dikiş dutturamiim…
“Ne iş olsa yaparım!” kıvamına geliyorum o sıralar.
Ondan sonra da sırtımıza semer vuran vurana!
Avanoğlu'nun kızları, güzel insanlar Zeliha, Meliha ve Rukiye ablalar aklıma geliyor zaman zaman…
OKUMADIM VE BABAMDAN BETER OLDUM DESEM ABARTMIŞ OLMAM.
En azından bir Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Resim felan okumalıydım… (Devam etsem okurdum da… Daha küçük yaşlarda çizime, karikatüre kaabiliyetliydim zaten!)
AAH ABLALARIM AHH! ÇOK PİŞMAN OLDUM AMA İŞ İŞTEN GEÇTİ!
ŞU DA BİR GERÇEK Kİ;
Okuyamadık, babamız kadar “tuttuğunu koparamadık”… Eee, Ünye’de ‘tutunamayınca’, gurbet kaderimiz olmuştu artık…
*********************
*********************
*********************