İKSAN ABİ'NİN YERİ/ Mizahçı Karikatürist: İhsan KOCAGÖZ /Mizah Editörü: İsmâil CANBULAT
38 YILIN SONUNDA ÜNYESİNE GAVUŞAN
BİR METROPOL ESİRİNİN MACERASI BOL GURBET HİKÂYESİ.
5. BÖLÜM
MÜTEBESSÜM GAYIRATAN: İKSAN ABÜ
HELECANLA TEKRAR ANLATAN: CANBULA
Evet uşaklar, nerde galmuşduk?...
Aaa!? Hatırlamii musuuz?
E hani diiduuz ki; “İksan abim senin gurbet maceralarını hiç gaçurmiyuk, çok heyecanlı annii muun?” (!?)
ESNAF LOKANTASINDA BULAŞIKÇIYDIM ARTIK!
RAHMETLİ DAYIMIN SAYESİNDE, İSTANBUL’UN EN “HAREKETLİ”, EN TEKİNSİZ SEMTLERİNDEN TARLABAŞI’NDAKİ “ÖZ KARDEŞLER BOL KEPÇE LOKANTASINA” BULAŞIKÇI OLARAK GİRMEYİ BAŞARMIŞTIM (!)
İşim vardı ulan, daa ne olsun!?
Lakin gorkiidum da bi yandan; Acaba yapabilecek miydim bulaşık işini? Bana nasıl davrancaklardı acaba burda?
Yapyabancı insanların arasında kalmıştım öylece…
Self-servis bir lokantaydı. Önce yapacağım işi gösterdiler. İşe başladım hemen! Eee, Ünye’den, fındık bağçelerinden, yevmiyecilikten alışkınız uşağum biz çalışmaya!
Ama iş gerçekten kolay değildi; Sürüsüne bereket yüzzzlerce tabak-çanak, çatal-gaşuk yıkancak Hacıı!
“MERHABA, SEN DE HOŞ GELDİN BU İSTANBUL KAZANINA İKSAN ABİ” DİYE SIRITIYORDU BÜTÜN TABAKLAR YÜZÜME!
Ertesi sabah yedi buçukta iş başı yaptım.
Sabah, ahçı ilk önce mercimek çorbası yapıyordu. Peşinden öğle yemeğine başlıyordu.
Ben çorba taslarını yıkamakla işe başlıyordum. Peşinden, yapılan öğle yemeğinin tencerelerini yıkıyordum.
Onun peşinden öğle yemeğinin tabakları gelmeye başlıyordu. Akşamüstü ise akşam yemeği tabakları ile boğuşmaya başlıyordum!
Gulp gulp gulp!!!
Gece yarısı onikilere kadar da çalışıyordum.
Ama ne çalışma, ne çalışma! Ergen yaşta olduğumdan vücut dayanıyordu Allahtan bu zalim tempoya!
Ama HAYÂLLER DE büyük tabi…
“Umut fakirin ekmeği, ye İksan ye!” yaniii
Bu aşamadan sonra komi olmak var, garson olmak var. “ŞEF GARSON” bile olursun en sonunda!
AMA GARDACUĞAZIM, BİZDE BİR PATRON VAR Kİİİ!!!!
Orta yaşın üstünde, sakallı, namazlı-niyazlı biri…
Lakiiin, gözleriyle sana ne diyeceğini söyler! Biraz aksi huylu birisi. Çalışanlar olarak yanında şaka, şamata yapamayız.
Bazen tezgâhta durur, bazen kasada oturur.
Halim isminde bir Ahçı Yardımcısı vardı. Ahçı ise patronun yeğeni.
Bi gün, Ahçı, fırında pişirdiği iki tepsi musakkayı demlenmeye bırakmış. Fırının ateşini de kısmış. Halim’e de "on dakka sonra fırının ateşini kapat!" diye tembih etmiş.
Henüz öğle vakti tam olmamıştı. Lokantanın içi sakin.
Hacı amca kasada oturmuş çayını içiyor. Birazdan öğle müşterisi bastıracak. Lokanta self-servis çalışıyor, kapıdan dışarıya doğru, zibil gibi kuyruk oluyor o saatlerde.
Biz mutfak tarafındaki salonda, çalışan arkadaşlarla muhabbet ediyor, eğlenip gülüyoruz kendimizce…
HACI AMCA BİZDEN TARAFA DOĞRU SESLENDİ; "MUTFAK TARAFINDAN Bİ KOKU GELİYOR. SİZ DE ALİİ MUSUUZ BU KOKUYU?" DİYE SORDU.
Biz böyle bi koku felan hissetmedik; "Yoook Hacı Amca, koku felan aldığımız yok" dedik.
AMAAAA? DURUM PEK ÖYLE DEĞİLDİ YAANİ!
Eyvah üleeeyn! O da neee!?
!!!!????
(Haftaya bazartesi devam ediii…)
**************
**************
**************
**************
**************
9941,34%0,56
34,72% 0,00
36,68% 0,42
2959,48% 0,03
4837,07% -0,07
Ordu
06.12.2024