Yaz mevsiminin gelişiyle orman yangınlarının artışı her yıl karşılaştığımız facialardan olagelmiştir.
Bunda ahlak erozyonu olmasının yanı sıra, cezaların caydırıcılığının yetersiz oluşunun da etkisi vardır kuşkusuz.
Marmaris’teki orman yangını ile ilgili tutuklanan 34 yaşındaki Sacit Ayhan, yangını kendisinin çıkardığını itiraf etmiş, babama kızdım, alkollüydüm’’ demiş.
Şimdi bu adamın cezası ne olacak? On yıl hapis cezası alır, 4- 5 yıl yatar çıkar.
Peki, yanan orman alanının da meydana gelen onca ekonomik kayıp, söndürmek için harcanan çaba ve harcamalar, ondan daha da önemlisi ölen yüzlerce, binlerce hayvanın hesabı ne Olacak?
Bazı cezaların caydırıcı hale gelmesi için galipten ses gelmesi gerekmez ki, bir deyim vardır, Müslüman aynı delikten kendini bir daha sokturmaz!
Yasaların caydırıcılığının yetersiz olması dolayısıyla hasta ve bencil ruhlar doğaya ve ülkeye çok zarar veriyorlar. Ulusal, hatta evrensel bir mesele olan orman yangınları ve çevre kanununu ile ilgili olarak en kısa sürede Meclis aritmetiğinde tüm partilerin ittifakıyla son derece caydırıcı cezaları hüküm altına alan düzenlemeleri yapmak şart olmuştur!
Hasta ve bencil ruhlar demişken, Yunan politikacılarının hakkını teslim etmek lazım:
Yunanlı politikacıların akıllarını başlarına almalarını dilerim. İki ülke ‘’huzur içerisinde’’ yaşayacakken, yok, olmuyor, çünkü bunlar sürekli sorun yaratma gayretindeler.
Yunanistan’da ekonomik kriz yıllardır sorun olduğu ve tam gaz artış gösterdiği halde, Amerika ve Fransa’yı arkasına alarak, Avrupa Birliğinden para dilenerek, Türkiye’ye karşı sürekli silahlanma, bilhassa Lozan antlaşmasına aykırı olduğu halde adaları silahlandırma siyaseti güdüyor.
Bu hasta bir tutum… Bunların dedeleri de böyleydi. Birinci Dünya savaşında İngiltere ve müttefiklerinin gazına gelerek (Mega-i idea ) Egeden Karadeniz’e, İzmir ve Anadolu’nun içlerine, hatta Konstantinopolis dedikleri İstanbul’a hâkim olma hayaliyle Anadolu’ya girdiler.
Girdiler de ne oldu? Başkomutan Mustafa Kemal’in mahir komutanlığın da kahraman Türk ordusunca İzmir’den denize döküldüler.
Çiğdir bunlar: Bunların Kralı, işgal ettikleri İzmir’e geldiğinde, kaldığı konağa yere serili Türk bayrağını çiğneyerek girdi.
İngiltere ve müttefiklerinin gazına gelerek Kralın uyarılarını da dinlemeyip Anadolu’ya giren Rodoslu zengin ailenin şımarık çocuğu Başbakan Venizelos, hezimete uğradı… Gene de bu Yunan milletinin akıları başlarına asla gelmedi. Aşevlerinin önünde kuyrukların olduğu ekonomik bunalım içindeki Yunanistan, hala Ağababalarının gazıyla sürekli silahlanıyor… Ulan oğlum, silahlansan ne olacak?
Bak senin sırtını dayadığın Amerika’nın eski CİA Başkanı Orgeneral Davit Petraeusa bile, Türkiye ile ABD arasında savaş olursa ne olur? Sorusuna nasıl cevap veriyor: Orada iki defa durup düşünmek lazım. Türklerden bahsediyoruz. Kontrolümüzdeki Araplardan değil. Düzenli taktik ve bizde bile olmayan disiplinli b ir orduya sahipler. Geri çekilme gibi bir huyları yok ve bu olasılığı hiç düşünmüyorlar. Topyekûn savaşan bir millet. Akılların da toprakları ve dinleri varsa kaygılanıp sonlarını düşünmüyorlar. Son iki yıl içinde ABD PYD’ye teknik bilgi aktarımı yapmış ama Türkiye karşısında hiçbir başarı sağlanamamıştı. Bunu söylemem gerekir ama sırf bu yüzden onlarca ABD’li general ya emekli edildi ya da kovuldu. Ülkeye giriş yapan her Avrupalı turist adım adım izleniyor.
Şu an böyle kritik bir durum hem bizim, hem dünyanın geri kalanı için çok büyük risktir.
Atatürk Venizelos dostluğundan bahsedilir ya… Yok, böyle bir şey! Atatürk ile Venizelos’un dünyaları ayrı. Biri mazlum milletlerin örnek aldığı dünya lideri… Diğeri İngilizlerin gazına gelip Anadolu’ya girerek ülkesinin mahvına, fukaralaşmasına ve iç savaşına sebep olan saplantılı hayalperest.
Bunun oğlu Sofokles de Yunan ordusu Bursa’ya girdiğinde, Osman Gazinin mezarına ayağını koyup resim çektiren hayasız bir teğmendi. Şimdiki Yunan politikacıları da aynı yolun yolcusu.
Ne demeli? Katranı kaynatsan olmaz ki şeker, cibilliyeti bozuk olan soyuna çeker.


