ARİF TAKICI


Varlığı Görmek


Bazen varlık âlemini görmeden yıllarca, hatta hayatının sonuna kadar yaşar insanlar. Sahip olduğu ya da olamadığı varlığı, nimetleri, güzellikleri görmeden, fark etmeden, idrak etmeden yaşamak… Ne kadar körlük?

Yaratanı anlamadan, bilmeden,  hayata dair verdikleri için ona yeterince şükredemeden yaşamak ne büyük gaflet?

Yıllarca sevdiklerimize, anne babamıza, komşumuza, eşimize sevdiğimizi belli edemeden, seni seviyorum diyemeden, kıymetini bilemeden yaşamak ne anlaşılması güç yarabbi?

Daha da önemlisi, Yaradan konusunda yıllarca inancını pekiştirememiş, sanki cahiliye devrindeki gibi mucize bekleyenler yok mu boş yere.

Gerçekleri görememe körlüğü… Hayatın anlamsızlığının nefse hoş gelen yalancı sosudur.

Bir öykü: Yaşlı adam her gün sallanan sandalyesinde oturmuş. Yerinden hiç kalkmamaya, Hristiyan inancıyla Tanrıyı görene kadar hiçbir yere kıpırdamamaya kendi kendine söz vermiş.

Güzel bir bahar günü öğleden sonra, yaşlı adam sandalyesinde sallanırken, caddenin karşı tarafında oynayan küçük bir kız çocuğu görmüş. Tam o sırada küçük kızın elindeki top, yaşlı adamın bahçesine girmiş. Küçük kız topunu almak için bahçe duvarından içeriye uzandığı zaman yaşlı adamı görmüş ve ona,’’ Bay yaşlı adam, her gün sizi sandalyenizde sallanırken ve boşluğa bakarken görüyorum. Görmeye çalıştığınız nedir? Demiş.

Yaşlı adam küçük kızı yanıtlamış: Sevgili küçüğüm daha bunu anlayamayacak kadar küçüksün.

Belki demiş küçük kız,’’ ama annem bana her zaman kafamda bir şey olduğu zaman, o konuda konuşmam gerektiğini söyler. Her şeyi daha iyi anlayabilirmişim o zaman. Bana hep ‘’Lizzy düşüncelerini paylaşmalısın’’ der. Annem her zaman paylaşmaktan söz eder durur.

Yaşlı adam bunun üzerine, ‘’ evet sevgili Bayan Lizzy, ama bana yardım edebileceğini hiç sanmıyorum’’ demiş.

Küçük kız ile yaşlı adam konuşmalarına şu şekilde devam etmişler: Küçük kız: Belki yardımcı olamam Bay yaşlı adam, ama belki de sadece dinlememin bile yararı dokunur kim bilir, demiş.

Adam: Peki, Bayan Lizzy, ben Tanrı’yı arıyorum.

Bay yaşlı adam, demek ki siz her gün sandalyenizde bir öne, bir arkaya sallanarak Tanrı’yı arıyorsunuz öyle mi? Diye yanıtlamış onu küçük kız, ama kafası da çok karışmış.

‘’Evet’’ demiş yaşlı adam. Ölmeden önce Tanrı’nın var olduğuna inanmak istiyorum. Bir işaret bekliyorum bunun için, ama henüz bana hiçbir işaret göndermedi.

Küçük Lizzy’nin kafası iyice karışmış ve ‘’ bir işaret mi? Diye sormuş. Ve sözlerine şöyle devam etmiş: Bay yaşlı adam, Tanrı size soluk aldığınız zaman bunun bir sonraki soluğunuzun işareti olduğu işaretini veriyor zaten. Yeni açmış çiçeklerin kokusunu aldığınız zaman, kuşlar öttüğü zaman, bebekler doğduğu zaman bu işareti veriyor size. Tanrı size güldüğünüzde, ağladığınızda, gözlerinizden yaşlar indiğinde veriyor o işareti. Yüreğinizdeki sevgide bir işaret. Bütün işaretleri veriyor size ve siz bu işaretlere inanmıyorsunuz, öyle mi? Bay yaşlı adam, Tanrı sizin içinizde, benim içimde. Onu aramak boşuna, çünkü o her zaman yanımızda.

Bir eli belinde, diğer eli havada Bayan küçük Lizzy sözlerini sürdürmüş: Annem bana Lizzy, eğer ulu bir şey arıyorsanız, gözlerini kapatırsın, fakat Tanrı’yı görebilmek, basit şeyleri görebilmektir, Tanrı’yı görmek her canlıdaki yaşamı görebilmektir’ der.

Yaşlı adam: Sevgili kızım, Tanrı konusunda kusursuz bir iç görüye sahipsin, sözlerin yine de beni ikna etmiyor der. 

Lizzy yaşlı adama iyice yaklaşmış ve küçücük elini yaşlı adamın kalbinin üzerine koymuş ve eğilip kulağına şunları fısıldamış:  Aradığınız işaret işte burada, göklerde değil. Onu yüreğinizde, kendi aynanızda görün. Sonrada bay yaşlı adam, işaretin ne olduğunu anlayacaksınız.

Küçük kız Lizzy yaşlı adamın yanından ayrılmış, caddenin karşısına geçmiş dönüp gülümsemiş ona. Sonra da yolun kenarındaki çiçekleri eğilip koklarken, ona seslenmiş. Annem her zaman, Bayan Lzzy, eğer ulu bir şey arıyorsan, gözlerini kapatırsın’ der.

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593