“Karakterin ilk harfleri evde yazılır.”
Bir çocuğun ilk öğretmeni annesidir derler. Doğrudur. Ama bazen bir baba sessizliğiyle, bir ninenin duası gözyaşıyla, bir dedenin nasihati tebessümüyle öğretir hayata dair ilk dersleri.
İnsan, karakter denilen o görünmez kumaşı en çok evinde, en çok küçükken giyer. Ve sonra hayat boyu onu çıkarmaz üzerinden.
Çünkü aile, sadece bir çatı değil; bir çocuğun iç dünyasını ördüğü ilk mabettir.
Orada başlar ilk “iyi-kötü” ayrımı.
Orada tanır güvenmeyi, sevilmeyi, sayılmayı.
Orada öğrenir sabrı bir annenin bakışında, merhameti bir babanın yorgun ellerinde.
Bir çocuk anne-babasını izler. Onları yalnızca dinlemez; bakar, kopyalar, içselleştirir.
Anne yalan söylüyorsa, çocuk dürüstlüğü kitaplardan değil, hayatın çelişkilerinden öğrenir.
Baba bağırıyorsa, çocuk sessizliği suç sayar. Sevgi, saygı, sabır, paylaşma, tevekkül... Bunların hepsi oyuncaklar arasında değil, aile içi ilişkilerde şekillenir.
Ev, çocuğun ilk aynasıdır. Orada kendini görür, tanır ve kabul eder. Eğer o ayna bulanıksa, çocuk büyüdüğünde kendisini hep eksik görecektir. Çünkü karakter, sadece kişilik değil; insanın kendiyle ve başkasıyla kurduğu ahlâkî bağdır.
O yüzden “önce evimiz düzelmeli” der eskiler. Çünkü bir milletin kaderi, çocukların karakterinde yazılır. Ve o karakter, en çok annenin sabrında, babanın adaletinde yeşerir.
Bir çocuk sevgiyle büyürse, dünyayı da sevmeyi öğrenir.


