Psikolog Adnan Göktuğ Adalı


Başkalarının Beklentileriyle Yaşamak: ‘Ben’ Nerede Kaldı?


Küçük yaşlardan itibaren bize öğretilen bazı görünmez kurallar vardır: “Böyle davranırsan sevilirsin, şöyle yaparsan kabul edilirsin.” Önce ailemizin, sonra öğretmenlerin, arkadaşların, toplumun… Derken zamanla kendi isteklerimizi, duygularımızı, hatta benliğimizi susturmayı öğreniriz. Çünkü “iyi çocuk”, “başarılı öğrenci”, “uyumlu çalışan”, “fedakâr evlat” olmanın bir bedeli vardır: Kendinden vazgeçmek.

Çoğu zaman hayatımızı, bizden ne beklendiğini düşünerek şekillendiririz. Kararlarımız, bir başkasını hayal kırıklığına uğratmamak üzerine kurulur. Hatta öyle ki, neyi isteyip istemediğimizi bile unutur hale geliriz. Belki istediğimiz mesleği seçememişizdir, belki hayır diyemediğimiz için yükler altında eziliyoruzdur. Herkes mutlu ama biz yorgunuzdur. Çünkü “Ben” geri planda kalmıştır.

Başkalarının onayını almak, bir süreliğine tatmin edici olabilir. Ama bu tatmin, içimizdeki boşluğu doldurmaz. Tam tersine, yıllar geçtikçe içimizde bir huzursuzluk, bir eksiklik duygusu büyür. Sanki hayat bize ait değilmiş gibi gelir. Ne kadar “doğru” şeyler yapsak da, bir şeyler hep eksiktir. Çünkü en önemli şeyi kaybetmişizdir: Kendimize sadık kalmayı.

İnsan zamanla şunu fark eder: Herkesi memnun etmek mümkün değildir. Kimi zaman birilerini kırmamak için kendimizi kırarız. Ancak uzun vadede bunun bedeli daha büyüktür. Kırgınlıklar içimize birikir, bastırılan öfke ya da hüzün zamanla kendini fiziksel rahatsızlıklarla, tükenmişlikle ya da depresyonla gösterir. Çünkü kendi iç sesimizi susturmak, yalnızca duygusal değil, ruhsal ve bedensel bir yıpranma getirir.

Kendi isteklerini fark edebilmek, sınır çizebilmek, “bu benim için doğru değil” diyebilmek kolay değildir. Hele yıllarca başkalarının memnuniyetine göre yaşadıysan, “ben ne istiyorum?” sorusu bile seni tedirgin edebilir. Ama işte tam da o sorudan başlar kendine dönüş yolculuğu. Çünkü başkalarının gözünde “iyi” olmakla, kendine sadık kalarak “bütün” olmak aynı şey değildir.

Kendin olmanın bedeli belki bazen anlaşılmamak, eleştirilmek ya da yalnız kalmak olabilir. Ama bu bedel, uzun vadede sana daha sağlam bir iç denge kazandırır. Çünkü bir başkasının hayatını değil, kendi hayatını yaşamaya başlamışsındır. Bu da gerçek anlamda özgürlüğün ve duygusal olgunluğun temelidir.

Unutulmamalı ki, başkalarının hayatı için kendinden vazgeçtiğinde, sonunda ne onlar gerçekten memnun olur, ne de sen gerçekten mutlu. Belki de en büyük cesaret, herkesin senden başka bir şey beklediği anda bile, kendin olmaktan vazgeçmemektir. Kendini seçmenin suç değil, bir hak olduğunu hatırlamak; belki de hayatındaki en önemli dönüşümün başlangıcıdır.

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593