Salvador Dali farklı bir üslubun ve anlaşılması zor tabloların ressamıdır.
İspanyol ressamı 20. yüzyılın en tanınmış sanatçılarından biri yapan eserlerinin başında Belleğin Azmi (Eriyen Saatler) adlı tablo gelir.
Bu tablo, sanatçıyı en iyi ifade eden eserdir. Aynı zamanda Gerçeküstücü akımın başyapıtlarından biri olarak kabul edilir.
Peki, kimdir Salvador Dali?
Belleğin Azmi nasıl bir yapıttır?
Gerçeküstücü Akım nedir?
Salvador Dali (1904 - 1989)
11 Mayıs 1904'te, İspanya'nın Katalonya bölgesinde dünyaya gelen Dali’nin adı, aslında doğumundan dokuz ay on gün önce (1 Ağustos 1903'te) sindirim yolu iltihabından ölmüş kardeşi Salvador’un adıdır. İlk çocuklarının küçük yaşta ölmesini bir türlü kabullenemeyen anne-babası, küçük Dali’ye ölen ağabeyinin adını vermekle yetinmemiş, sık sık ölmüş ağabeyinden bahsetmekte, ilk Salvador'un bir resmini yatak odalarının duvarında tutmakta ve Dali’yle beraber düzenli olarak ilk Salvador'un mezarını ziyaret etmektedirler.
Böylece küçük yaşta ilk travmasını yaşayan Dali’nin kendi kimliği konusunda tereddütleri oluşmuştur. Yıllar sonra hiç tanımadığı ağabeyi hakkında "iki su damlası gibi birbirimize benziyorduk, fakat yansımalarımız farklıydı” diyecekti. [ Salvador Dali (1948). The Secret Life of Salvador Dali. W. W. Norton & Company.]
Yazdığı otobiyografilerin ne kadarı doğrudur, bilinmez ancak kendi hakkında yazdıkları oldukça uçuktur ve hastalıklı ruh yapısını yansıtır.
İngiliz yazar George Orwell, Dali'nin çizimlerindeki sapkınlık derecesindeki hastalıklı özelliğini şöyle aktarır:
"Salvador Dali'nin savunucularının, ona ruhban sınıfına özgü bir tür ayrıcalık tanınmasını istediği anlaşılıyor. Sanatçının, sıradan insanların tabi olduğu ahlak kurallarından muaf olması gerektiği görüşündeler. Sihirli sözcüğü söyleyip "sanat" dediğiniz anda her şey yoluna giriyor: Çürüyen cesetlerin üzerinde dolaşan salyangozlar ve küçük kızların kafasını tekmelemek sorun olmaktan çıkıyor; hatta Dali'nin çektiği (sonradan gösterime girmesi yasaklanan) Altın Çağ" gibi pislik ve dışkıyı normalleştiren bir film bile sorun teşkil etmiyor. Dali'nin yıllar boyunca asalak gibi yaşadığı Fransa'dan tehlikenin kokusunu alır almaz korkak bir sıçan gibi kaçıvermesi bile sorun değil. Yani sınavı geçebilecek kadar iyi bir ressamsanız, her yaptığınız yanınıza kâr kalıyor. Adi suçlar üzerinden düşünürsek, bu düşünce tarzının ne kadar yanlış olduğunu görebiliriz."
[George Orwell (2012). Salvador Dali üzerine notlar/Saturday Book-Haziran 1944. Yoksullar nasıl ölür/İthaki Yayınları. s. 64-75]
Belleğin Azmi
Dali’nin bu eserinde sıkça görülen semboller arasında yer alan uzun ve eriyen saatler, böcekler, gözler ve vücut parçaları bulunmaktadır. Dali hakkında yazdıklarımızın ardından, ressamın eserlerini anlamamız biraz daha kolaylaşacaktır. Belleğin Azmi (Eriyen Saatler) İspanyol ressamı yansıtan en tanınmış sanat eseridir. Dalí’nin sanatı, rüya dünyası, bilinçaltı, semboller ve irrasyonel düşünceler bu eserde daha belirgindir.
Tablo 1931 yılında yaratılırken, Dali “paranoyak-kritik” yöntemini kullandı.
Bu yöntem, Dali’nin kendini bilinçli olarak psikopatik halüsinasyonlara sokmaya çalışması ile gerçekleşiyor. Böylece, “elle çizilmiş rüya fotoğrafları” olarak adlandırdığı çalışmaları yaratabiliyor.
Eserlerinde büyük etki yapan yer, Dalí’nin doğduğu Katalonya’dır. Ailesinin Pani Dağı’nın gölgesindeki yazlık evi, Dali’nin ilham kaynağıdır. “Belleğin Azmi” tablosundaki gölgenin Pani Dağı’na ait olduğu düşünülür. Arka planda ise Creus Burnu ve Sarp sahili yer almaktadır.
Dali, çalışmalarında sıklıkla kullandığı böceklerden çok korkmaktadır. Belleğin Azmi’nde yer alan karıncalar da bunlardan biridir.
Resmin ortasındaki sarkık profil, Dalì’nin kendisi olduğu ileri sürülmektedir. Böylelikle tablonun bir oto portre olduğu savunulmaktadır.
Modern Sanat Müzesi MoMa, New York galerisinde sergilenen tablo 24,13 x 33,02 boyutlarındadır. Belleğin Azmi oldukça küçük bir tablodur. 1932’de New York’taki Julien Levy Galerisi’nde ilk sergilendiğinde büyük ilgi toplaması, bu küçük boyutlu tablonun insanlar için ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.
Kanadalı editör Paul Moorhouse Belleğin Azmini şöyle yorumluyor:
“Bu ikonik ve çokça tekrarlanan tablo, zamanın akışkanlığını bir dizi eriyen saat olarak tasvir ediyor; bu saatlerin formları Dali tarafından güneşte eriyen Camembert peynirinin sürrealist algısından ilham alınarak tanımlanıyor. Sert ve yumuşak nesneler arasındaki ayrım, Dalí'nin gerçekliği tersine çevirme arzusunu vurguluyor ve konularına, genellikle doğuştan gelen özelliklerine zıt özellikler kazandırıyor; bu, genellikle rüya manzaralarımızda bulunan bir gerçek dışılıktır. Çevreleri, Dalí'nin sarsılmaz bir hayranlık duyduğu organik çürüme ve çürüme süreçlerine aç bir karınca sürüsü ile çevrilidir. Tablonun ortasındaki eriyen et Dali’ye benzediğinden bu parçayı sanatçının Katalonya'daki evinin kayalık uçurumları arasındaki ölümsüzlüğünün bir yansıması olarak görebiliriz.”
[Paul Moorhouse, Dali, PRC Yay. London 1990]
Dali ve Sürrealizm
Belleğin Azmi, Sürrealizm denen gerçeküstücü akımın örneklerinden biridir. Eriyen Saatler adıyla da bilinen tabloda anlatılmak istenen şey zamanın dirençsizliğidir.
Zamanın dirençsizliği bu eserde saatlerin erimesiyle anlatılır. Temel konu zamandır ve eserde 4 adet saat bulunmaktadır. Birinin üzerinde sinek vardır, diğeri karıncalar tarafından taşınır ve insan yüzüne benzeyen bir objeyle insanın zaman karşısında çaresizliği anlatmaktadır.
Sürrealizmi en belirgin ifade eden eserlerden biri olması nedeniyle Belleğin Azmi, gerçeküstücülüğün önde gelen temsilcilerinden biridir. Dali bu eserle gerçeküstünü veya gerçeğin kendisinde yansımasını resmetmesiyle ünlenmiş ve akımın önde gelen temsilcilerinden biri olmuştur.
Sürrealizm ya da bir diğer adıyla gerçeküstücülük; aklın, her türlü gelenek ve alışkanlıkların denetiminden sıyrılarak, kabul gören gerçekle bağın kesilmesini ve bu gerçek yerine kişinin, kendince bir gerçek yaratma amacı gütmesini savunan bir düşünce akımıdır.
Sürrealizm; 20. yüzyılın başlarında, Freud’un psikanaliz yöntemi ve görüşlerinden etkilenen Andre Breton tarafından ortaya atılmıştır. Freud’un, ‘’İnsanların edindikleri alışkanlıklar ve arzular bilinçaltında toplanır ve tüm bunlar rüya halindeyken ortaya çıkarlar.’’ görüşünü edebiyata ve sanata uygulayan sürrealizm bu özelliği sebebiyle bilinçaltının bilince karşı olan üstünlüğünü savunmuştur.
Belleğin Azmi’nde insan belleğinin ve kendi bildiği gerçekliğin zamanla kaybolması ifade edilmektedir. Dali’nin yaşamındaki bu paradoks, politik görüşlerine de yansır. Şöyle ki, sürrealizmin kurucusu olarak bilinen Troçkist André Breton yanlısı olarak başladığı sanat yaşamına, ileriki dönemlerde iktidarı kanlı biçimde ele alan faşist Franko yanlısı olarak devam etmiştir.
Dali’yi etkileyen en önemli unsurlardan biri de eşi Gala’dır.
Dali ve Eşi Gala
Asıl adı Helena Ivanovna Diakonava olan Gala, aslında Salvador Dali'nin yakın arkadaşı Fransız Şair Paul Éluard'ın karısıydı. Üstelik Gala ve Dali ilk kez bir araya geldiklerinde, yanlarında Gala'nın kocası Paul Éluard da vardır.
Dali, kendisinden 10 yaş büyük bu kadını görür görmez, ondan karşı konulamaz bir biçimde etkilenmiştir. Ardından ilk kez, İspanya'nın batısındaki Cap de Creus'ta buluşurlar. Bu buluşmanın ardından Gala, kocasını ve çocuğunu Dali ile birlikte olabilmek için terk eder. O günden sonra Gala, Dali'nin sanatının en büyük ilham kaynağı olur.
Dali ile Gala’nın ilişkisi, bilindiği kadarıyla tuhaf bir şekilde devam etmiştir. “Hastalıklı Ruh”un tezahürü, bu defa bu ikilinin karmaşık ilişkisinde ifadesini bulur.
10 Haziran 1982'de Dali’nin çok sevdiği karısı, menajeri, modeli ve ilham perisi Gala hayatını kaybetti. Gala'nın ölümünden sonra yaşama isteğini kaybeden Dali, karısının öldüğü ve gömüldüğü Púbol Kalesi'ne yerleşti ve münzevi bir hayat sürmeye başladı.
1983'te Púbol Kalesi'nde yaptığı Serçenin Kuyruğu adlı tablo, Dali’nin son eseri olacaktı. Dali 23 Ocak 1989'da kalp yetmezliğinden öldü ve Figueres'te kendi adını taşıyan müzenin mahzenine gömüldü.
Bir Sanatçının Portresi
Dahi mi, deli mi olduğu tartışılan bu sanatçının yaşamı ve eserleri bilim dünyasına da ilham kaynağı olmuştur. Dali de ressamlığın yanı sıra heykeltıraşlık, fotoğrafçılık ve filmcilikle de ilgilenmiş, bilime apayrı bir önem vermiştir.
1930'larda ortaya koyduğu eserlerinde ilham kaynağı optik illüzyonlar ve çifte görüntüler, 1940'ta Max Planck'ın kuantum kuramı, 1945'teki Hiroşima faciasından sonra atomun parçalanmasıydı.
1950'lerin başında, atom bombasını bir yana bırakmış, dikkatini Alman fizikçi Werner Heisenberg'in "tanecik"lerine vermiştir.
1953'te, Nature dergisinin 171. sayısında, Watson ve Crick'in DNA yapısını açıkladıkları ünlü makaleyi okuyup Crick'in karısı Odile'in çizdiği çift sarmal yapıyı eserlerine taşımıştır.
Belleğin Azmi, aynı zamanda Albert Einstein’ın görelilik teorisine de bir göndermedir.