İhsan Akbulut


Bir Kentin Ruhu Yeniden Nasıl Yazılır? (1)


Merhaba Değerli Ünye Kent Okuyucuları, 

Bu hafta başlatacağımız iki bölümlü yazı serimizde, bir kentin ruhunu yeniden inşa etme konusunu ele alacağız. İlk yazıda, dünyada yürütülen başarılı kültürel canlandırma örneklerini ve durum tespitini inceleyeceğiz. İkinci yazıda ise, bu küresel örneklerden hareketle Ünye özelinde neler yapılabileceğine dair somut öneriler ve yerel girişimleri ele alacağız.

Seriyi iki bölüm hâlinde sunmamızın amacı, önce genel çerçeveyi ve farklı ülkelerdeki uygulamaları ortaya koymak; ardından Ünye’nin kültürel kimliğini güçlendirecek özgün adımlara odaklanmaktır. Böylece hem evrensel perspektifi görmüş olacaksınız hem de kentimizin kendi potansiyelini değerlendirme fırsatı bulacaksınız.

Kültür, yalnızca geçmişin kalıntılarından ibaret değildir; aynı zamanda bugünün eylemleriyle yeniden üretilen bir anlam alanıdır. Bir kentin ruhu, onu var eden toplumsal belleğin, mekânsal sürekliliğin ve gündelik yaşam pratiklerinin toplamında şekillenir. Bu nedenle bir şehir, yalnızca fiziksel yapılarla değil; hatırlama biçimleriyle, anlatılarla ve toplulukların kurduğu ilişkiler ağıyla var olur. Kentlerin kimliği, geçmişin izlerini bugünün değerleriyle ilişkilendirebilen bir süreklilik üzerine inşa edilir.

Son yıllarda Avrupa ve Asya’nın birçok bölgesinde yürütülen “kültürel canlandırma” projeleri, kentlerin maddi restorasyonunun ötesine geçerek bu ruhun yeniden inşasını hedeflemektedir. Bu projelerin temelinde, geçmişi nostaljik bir sergileme olarak görmek yerine, kültürel hatırlama ve toplumsal katılım süreçlerini aktif biçimde yönetmek yatmaktadır.

Örneğin Fransa’da “Village Revitalisation” (Köy Canlandırma) programı kapsamında, terk edilmiş kırsal yerleşimlerin yeniden yaşama kazandırılması süreci, öncelikle yerel hafızanın belgelenmesiyle başlamıştır. Eski fotoğraflar, kişisel mektuplar, sözlü tarih görüşmeleri ve mikro hikâyeler bir araya getirilmiş; böylece mekânın yeniden kurgulanacağı kültürel zemin oluşturulmuştur. Bu uygulamalar, bir kenti canlandırmanın ilk adımının fiziksel yenileme değil, kültürel hatırlama olduğunu göstermektedir. Sadece taş ve kerpiç binaları restore etmek, kent ruhunu geri getirmek için yeterli değildir; önemli olan, o mekânlarda yaşanmış hayatları ve deneyimleri görünür kılmaktır.

Benzer biçimde Japonya’da “Living National Treasures” (Yaşayan Milli Hazineler) modeli, bireysel ustalıkları ulusal hafızanın parçası hâline getirerek yerelin kültürel sürekliliğine kurumsal bir zemin kazandırmıştır. Bu yaklaşım, yalnızca mirası korumayı değil, aynı zamanda aktarım süreçlerini desteklemeyi vurgular. Çünkü bir zanaatın, bir dilin veya ritüelin sürekliliği, o kültürün geleceğe dair varlık göstergesidir. Japonya örneği, kültürel değerlerin ekonomik ve toplumsal boyutlarla entegre edilebileceğini ve yerelin sürdürülebilir bir şekilde görünür hâle getirilebileceğini göstermektedir.

Avrupa’nın başka örnekleri de bu yaklaşımı destekler niteliktedir. İtalya’nın Matera kenti, 1980’lerde yoksulluk ve göçle anılan bir yerleşimdi. Ancak yerel yönetimlerin ve sivil toplumun kültürel mirası yeniden yorumlaması sayesinde kent, UNESCO Dünya Mirası statüsü kazanmış ve yaratıcı turizm merkezine dönüşmüştür. Bask Bölgesi’nde ise Guggenheim Müzesi, yalnızca bir sanat kurumunun ötesinde kentin ekonomik ve kültürel dönüşümünü tetikleyen bir sembol hâline gelmiştir. Bu örneklerin ortak noktası, kültürel mirasın inovatif biçimlerde yeniden üretildiği ve kent kimliğinin güçlendirildiği süreçlerdir.

 

Norveç’te bazı kasabalar ise geleneksel balıkçılık kültürünü canlandırmak için halkın doğrudan katılımıyla tematik müze köyleri oluşturmuştur. Bu uygulamalarda amaç, geçmişi nostaljik bir biçimde sergilemek değil; geçmişi bugünün toplumsal ilişkilerine dâhil etmektir. Kültür böylece “müze vitrini”nden çıkıp yaşayan bir pratik hâline gelir. Halkın doğrudan katılımı, yalnızca izleyici değil, üretici ve aktör olarak sürecin içinde yer almasını sağlar.

Dünyadaki bu örnekler, bir kentin ruhunu yeniden yazmanın sadece fiziksel restorasyon veya ekonomik girişimle mümkün olmadığını ortaya koymaktadır. Kentler, tarihlerini hatırlayarak ve bu hatırlamayı toplumsal katılım, inovasyon ve sürdürülebilir üretimle birleştirerek yeniden anlam kazanabilir. Bu bağlamda, kültürel mirasın korunması, aktarımlarının desteklenmesi ve yerelin görünürlüğünün artırılması öncelikli adımlardır.

Serinin ikinci yazısında, bu küresel yaklaşımlardan yola çıkarak, Ünye özelinde neler yapılabileceği ve yerel girişimlerin kent ruhunu güçlendirme potansiyeli üzerine odaklanacağız. 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593