İhsan Akbulut


Bir Kentin Ruhu Yeniden Nasıl Yazılır? (II) – Ünye’nin Yönü ve Yenilenme Arayışı


Geçtiğimiz yazıda Avrupa’daki bazı kentlerin kültürel mirası nasıl yeniden tanımladığını, toplulukların kent kimliğini yeniden inşa etme süreçlerini ele almıştık. Şimdi odağımızı kendi coğrafyamıza, Ünye’ye çevirelim. Çünkü bir kentin ruhu, yalnızca taş binalarda ya da geçmişin hikâyelerinde değil, o kenti her gün yeniden üreten insanlarda gizlidir. Ünye, bugün tam da böyle bir eşiğin kenarında duruyor. Kökleri derin, değerleri zengin; ama çağın gerektirdiği yenilenmeyi henüz tam olarak örgütlememiş bir kent.

 

Son yıllarda Ünye’de dikkat çeken örneklerden biri, kadınların üretim alanlarında giderek daha görünür hâle gelmesi. Kadın Kooperatifi çatısı altında yürütülen üretim ve satış noktası, yerel ekonominin olduğu kadar toplumsal dayanışmanın da merkezinde yer alıyor. Bu girişimler, sadece ekonomik bir hareketlilik değil; aynı zamanda kültürel bir dirilişin işareti. Kadınların kendi elleriyle ürettiklerini, kendi hikâyeleriyle buluşturmaları; geleneksel bilginin günümüz koşullarında yeniden anlam kazanmasını sağlıyor. Ancak bu çabaların sürdürülebilir bir kültürel modele dönüşmesi için daha kurumsal bir zemine oturması şart. Ürünlerin tanıtımı, dijital platformlarda görünürlük kazanması ve e-ticaret altyapısıyla desteklenmesi, yerelden evrensele uzanan en doğal yol olacaktır. Çünkü artık üretim sadece yerelde yapılmıyor, yerelden dünyaya anlatılıyor.

 

Ünye’nin kimliğini diri tutan bir diğer unsur ise ortak hafızayı besleyen toplumsal ritüeller. Önemli günlerde düzenlenen fener alayları, sadece bir kutlama değil; kent belleğinin canlı kalmasını sağlayan ortak bir deneyimdir. O ışık zincirinin içinde yürüyen her birey, farkında olmadan kentin hikâyesine bir satır daha ekler. Bu tür ritüeller, bir kentin geçmişini bugüne bağlayan görünmez köprülerdir. Kültürel sürekliliğin en doğal biçimi, işte bu kolektif deneyimlerde saklıdır.

 

Elbette ki bir kentin geleceği sadece geçmişini korumakla değil, onu dönüştürmekle de ilgilidir. Bu noktada inovasyon kavramı, sadece teknolojiyle değil, kültürle de ilişkilendirilmelidir. İzabella üzümünün vatandaştan alınarak şişelenip ekonomik değer kazanması gibi örnekler, yerel ürünlerin yenilikçi yaklaşımlarla nasıl anlam kazandığını gösteriyor. Fakat bu örneklerin çoğalması, “yeniliğin kültüre dokunduğu” bir ekosistemle mümkündür. Avrupa’da sıkça karşımıza çıkan “cultural innovation labs” ya da “living heritage hubs” benzeri oluşumlar, bizim de ilham alabileceğimiz modellerdir. Ünye’deki üretim potansiyeli, doğrudan bu anlayışla birleştiğinde hem ekonomik hem kültürel anlamda yeni bir atılımın zemini oluşacaktır. Yenilik, geçmişi unutturmak değil; geçmişin içindeki gücü bugünün diliyle görünür kılmaktır.

 

Bugün Ünye’nin sahip olduğu her hikâye –bir kadının ürettiği reçelden, bir çocuğun fener alayında taşıdığı ışıktan, bir köylünün bağına gözü gibi baktığı üzüme kadar– aslında bu kentin geleceğine yazılan satırlardır. Bir kent, müzelerde değil, yaşayan insanların ellerinde şekillenir. Ünye’nin de bu dönüşümün tam ortasında olduğunu görmek umut verici. Çünkü bir kentin ruhu, birlikte üretme cesaretiyle yeniden yazılır. Ve Ünye, bu cesareti göstermeye çoktan başladı.

 

Tabii burada verdiğimiz örnekler, akla gelen ilk örneklerdir; bu örnekleri çoğaltmak, derinleştirmek ve çeşitlendirmek mümkün. Her yeni girişim, bu hikâyenin bir cümlesine daha anlam katacaktır.

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593