Bunları biraz açalım
Birinci dönem,
Anne babanın çocuk edinmeyi istemesinden önceki zamandaki hazır bulunuşluğu(yani, yukarıda belirtildiği gibi anne ve babanın hücrelerinin metabolik, fizyolojik, bilişsel ve psikolojik durumlarının, hazır oluş durumu ve sağlığı)
- Kalıtım: Anne ve babanın ayrı ayrı mevcut genetik donanımının sağlığı.
(yani hücrelerinin kimyasal, radyoaktivite ve diğer zararlı ışınlar gibi çevresel etkilerle, bulaşık olmaması, saf, temiz, diri, canlı olması hasarlı olmaması.)
İkinci dönem
Zigot oluşumundan doğuma kadar ki dönem,
b. Doğum öncesi sperm ve yumurta hücresinin zigot oluşturma sırasındaki ortamının zararlı etkilerden uzak olması.(döllenmenin sağlığı)
c.Doğuma kadar geçen sürede döllenmeden sonra zigotun çevresel etkilere maruz kalma durumu ( özellikle annenin fiziksel ve psikolojik sağlığı )
Üçüncü dönem
d. Doğum anı ve sonrası (Bu dönem yeni doğan, bebeklik çağı, ilk çocukluk çağı, çocukluk dönemi, ön ergenlik dönemi, ergenlik dönemi, gençlik dönemi ve sonrasını kapsamaktadır. ) sonrasını genel olarak ele almamın sebebi bundan sonra ki öğrenmelerin olgunlaşmaya deneyim ve birikimlere doğru gitmesidir. Artık insanın alt yapısını hazırlanmıştır. Bu durum temeli bitirilmiş bir binaya kat çıkmadan ibarettir. Çünkü bu safhadan sonra temelle oynamak binanın zarar görmesine neden olacağı gibi insanda da bir harabiyete sebep olabilecektir.
Yukarıdaki maddeler yeri geldiğinde incelenecektir veya farkına varmadan o maddeleri anlamış, kitap ilerledikçe kavramış veya sindirmiş olacaksınız.
Aşağıdaki örneklerle, eğitimin çevre şartlarından ne kadar etkilenebileceği ve özelleşebileceği konusunda, bildiğiniz ama belki de farkında olmadığınız yaklaşımlara dikkatinizi çekmek istiyorum. Eğitimde bu durumun atlanmasını istemiyorum:
“Kuzey ülkeleri daha soğuk, daha tundramsı, daha yağışlı. Bu ülkeleri bir sayalım: En batıdan itibaren, Alaska, Kanada, Görland, İzlanda, İrlanda, Birleşik Krallık, İsveç, Norveç, Finlandiya Rusya, Moğolistan, Çin vs. gitmektedir.
Şimdi bu Ülkelerden kuzey Avrupa ülkelerine bir göz atalım. İnsanlar, birbirine olan ilişkilerinde daha soğuk ve daha resmi değil midir? Acaba orada çocuklar, bu ülkelerde doğduklarında bir statü, bir resmiyet ile mi doğuyorlar? Yoksa buranın soğuk ve özellikle kapalı ve yağışlı havası, insanların psikolojisini etkilemekte midir?
İklim ve yeryüzü şekilleri, insan yaşantısını etkilediğini görmekteyiz. Kapalı havaların insanın psikolojisini olumsuz etkilediği bilinen bir gerçektir. Hani bahar geldiğinde ortalık cıvıl cıvıl olur. Hava güneşlidir. Her yer yemyeşil rengarenktir, her şey psikolojiye olumlu etkilidir.”
Çocuklar için olayı şu şekilde yorumlayabiliriz: “Bilindiği gibi çocuk bir enerji deposudur ve enerjisini özellikle oyunla dışarı atmaktadır. Uzun süreler kapalı ve yağışlı geçen havalara sahip ülkelerin çocuklarının böyle bastırılmış bir ortamda enerjisini de atamayacağı ortadadır. Ne dersiniz? Bu ülkelerde sinirler devamlı kontrol altındadır. İngiliz insanı hep kontrollü, disiplinli ve kuralcı tanırız değil mi? Peki bir Türk insanı böyle midir? Daha sıcak bir yapıya sahip değil midir? Acaba iklim şartları insanda bir modifikasyona –çevresel değişikliğe neden olabilir mi?”
Acaba yukarıda saydığım diğer kuzey ülkelerinde de durum böyle midir?
İklim gerçekten de insan karakterin de oynamalara, şekillenmelere sebep olabiliyor mu? Evet kuzey ülkelerine baktığımızda genel olarak beslenme şekillerinden tutun(genelde okyanus balıkçılığı) bir çok konuda benzerlikler görürsünüz.


