HAKAN ŞAŞMAZ


ÇOCUKTA BEYİN &ZEKA GELİŞİMİ VE HER YÖNÜYLE ÇOCUK VE AİLE EĞİTİMİ “EMPATİK HİKAYELER VE EĞİTİME BAKIŞ AÇISI”(64)


10. KISSA: Herkesin var oluş değerine saygı duyulmalıdır.

Deniz Yıldızının Öyküsü                                                           H.Şaşmaz

Bir adam okyanus sahilinde yürüyüş yaparken, denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar.
Biraz daha yaklaşınca bu Kişinin, sahile vurmuş deniz yıldızlarını denize attığını fark eder ve 
"Niçin bu deniz yıldızlarını denize atıyorsun ?" diye sorar. Topladıklarını hızla denize atmaya devam eden kişi, 

"Yaşamaları İçin" yanıtını verince, adama şaşkınlıkla:
"İyi ama burada binlerce deniz yıldızı var. Hepsini atmanıza imkan Yok. Sizin bunları denize atmanız neyi değiştirecek ki ?" der. 
Yerden bir deniz yıldızı daha alıp denize atan kişi, 
"Bak Onun İçin Çok Şey Değişti," karşılığını verir.

      Oysa canlıların ortak değeri yaşamaktır. İnsanların değeri ise başka canlıları yaşatmak ve yükseltmek için verdiği fedakarlıkta olsa gerek.

DOĞRU BİR İLETİŞİMİN TEMELİ EĞİTİM

         Aşağıya aldığım hikaye, Aziz Nesin'in toplum yaşamıyla ilgili gözlemlerinden birini yansıtır. Yazarın Bizim Hemşeri adlı hikayesi, 

         Bakış açısındaki farklılıklar, hoşgörüsüzlük ve öğrenilmiş yanlışlar toplumdaki insanlar arasında iletişim çatışmalara neden olur. Herkesin kendi bildiğinin doğru olduğu bir ortamda asla sağlıklı bir iletişim olamaz.

Kelimelerin anlamlarının, bakış açısıyla nasıl farklılaşabildiğine dair çok güzel bir örnektir. Kendi yanlışlarımızın farkına varmadan ve doğru olduğunu sanarak, başkalarının düşüncelerini yanlış saymak kötü bir eğitimin sonucu olsa gerek.

Şimdi Hikayemize bakalım ve biraz  düşünerek ,gülelim.

   

   “Erenköy'de benim bir hemşerim var. Asfalt yol üzerindeki bir
büyük köşkte bahçıvanlık eder. Ara sıra gider, onunla konuşurum:
Konuşması, bizim köy ağzıyla konuşması, hoşuma gider. Geçende
yine ona gittim. 

………

Şişman olduğundan zor hareket ediyordu. --Hoş geldin,-- dedi.
 

--Hoş bulduk. Nasılsın amca?--
 

Benim bahçıvan hemşerim bol bol altmışında vardır.

--Bundan sonra nasıl olacağız,-- dedi, --İhtiyarlık işte...--
 

--Hele dur canım, maşallah aslan gibisin.--

Biz şurdan burdan konuşurken bahçeye iki kişi daha girdi. Bizim
hemşerilerin, üniforma gibi kendilerine vergi bir giyinişleri vardır.
Elbiselerinden bile hemen onları tanırım. Bu gelenlerde bizim hemşerilerdendi.
Gencinin ayağında lacivert ketenden bir kovboy pantolonu
vardı. Ama bu kovboy pantolonu, onun ayağında şalvar olmuştu.
Öbürünün üniforması büsbütün yerliydi; elbisenin, eğer buna elbise
denirse, asıl kumaşıyla yamaları birbirinden ayırt edilemiyordu.
Biz bahçenin göbek çimenleri üstünde duruyorduk. Onlar da yanımıza
gelince, bahçıvan hemşerim gelenlerden yaşlıcasını tanıdı.

--Oooo... Hele bak şu Bibik Yusuf'a. Len, nirelerdesin? Soyha çıhası...--
 

Yaşlıcası, --Gusura galma emice;-- dedi. 

--Hep ahlımdasın ya, işten guçten vakit mi galıyor.--

Bahçıvan hemşerim, delikanlıyı sordu.
 

-Kim bu babayiğit?--

--Tanımadın mı emice, bizim ganbur Mustua vardı ya...--
 

--Eeee?--

--Ganbur Mustua'nın oğlu.--
--Demee... bu babayiğit o g…. oğlu mu?--

--Hee ya...--

Bizim hemşeri delikanlıya döndü:

--Len goca p……, insan bi yol emicesine gelmez mi?--

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593