Çayı bir dostumun tavsiyesine uyarak demlediğimden bu yana daha lezzetli içiyorum.
Ahlakta demlendiği zaman hem sahibine, hem karşısındakilere lezzet verir.
Demir tava gelmeden kılıç yapamazsın… Ama ahlakı demlendirmek için zamanı iyi kullanmak lazım gelir. Zaman ve ömür heba edildiğinde, geri dönüşü olmayan kavşak’dasın demektir… O kavşak, ölüm kavşağıdır.
Hani denir ki, demir tava geldi kömür bitti, akıl başa geldi ömür bitti. Hayatı ıskalayarak geçirmek, sonra ise keşkeler sıralamak heba edilen değerli zamanları tamir etmeye ve de geri döndürmeye kâfi gelmiyor… Bir söz vardır, eğer ile meğeri evlendirmişler, keşke adında çocukları olmuş.
Onun için keşkileri saplantı haline getirip ahlamaktansa, hatalardan ders çıkarıp ileriye bakmak, şimdi ve sonrası için hedefler belirlemek ve o hedefler doğrultusunda adımlar atmak aklıselim davranış olacaktır… Bu fertler içinde, kurumlar ve devletler içinde böyledir.
Demlenmek hem ahlaki bakımdan, hem de iş hayatı başta olmak üzere hayatın tüm evreleri için ehemmiyet arz eder.
Ahlakı demlemek, ruhu erdem ve ulviyet menbağından beslemek önemlidir. Bu şekilde terbiye ile kotlanan ruh, asalet evresine işlenmiş sevgi denklemiyle sentezlediğinde hiçbir hadise o ruhu yanlış rotalara yönlendiremez.
Mesela Türk milletinin savaşta bile düşmanına mert davranması, erkek gibi savaşması, hatta gerektiğinde düşmanına su vermesi, hatta düşmanının yarasını bile sarması ruhuna kanevçe gibi işlenmiş yüce ruh zenginliğinin tezahürü değil de nedir? Hikâye değil bu… Çanakkale savaşlarında yaşanmıştır.
Ancak, üzülerek dile getirmek zorundayım, yüce değerlere sahip bu yüksek ahlakta erozyonlar baş göstermiştir… Meslek edinmek ya da çok büyük okullardan diploma almak öğrenim görmeyi sağlayabilir… Ama sağlam ahlaklı olmayı sağlamaz! Bu bakımdan, herkes ahlak antrenmanı yapmak, ruhunu iyi düşüncelerle ve hasletlerle demlemek mecburiyetindedir.
Bunun aksi, bırakın sosyal hayatın evrelerinde tutarsızlıklarla karşılaşmayı, aile içerisinde bile birbirimizi anlamamamıza sebebiyet verir.
Daha başka… Birbirimize bakan ama göremeyen, birbirini öylesine dinleyen ama anlayamayan, kulak verir gibi olup duymayan fertler olup çıkarız. Hani eli işte gözü oynaşta denir ya… İşte öyle bir şey olur yaşadıklarımız.
Bu başka neye yol açar? Aile kalabalıktır, ama siz yalnızsınızdır birbirinizi anlayamadığınız için.
Dışarıda kalabalıklar arasında yaşayıp yalnızlık hissetmek işte böylesine ruh sıkıntılarına muzdarip haller desteler, sonra huzursuzluk hislerinin göğsünüze baskıladığı sıkkınlık cenderesinde mutsuzluk türbülansında sarsılıp savrulursunuz.
Bu savruluş hezeyanları sizi mutsuz ruhunuza sürecek mucizevi bir iksir aramak gibi boş bir temaşaya sürüklese de, karşılık bulamayacaksınız.
Çünkü siz ruhunuza, kalbinize, gönlünüze hangi değerleri kattınız, hangi yatırımları yaptınız ki azap bulutlarından mutluluk vadisine inmek için paraşüt arıyorsunuz?
Hâlbuki o paraşüt ne ipekten dikilir ne ketenden ne de kefenden… Mutluluk vadisine inilen paraşüt ahlaka nakşedilen iyi ahlakın insanı eşrefi mahlûk eden edebindendir.
Hani demiş ya koca Yunus: Gezdim Halep ile Şam’ı, Eyledim ilmi talep, Meğer ilim bir hiç imiş, İllla edep, illa edep.
TUSAŞ’a yapılan saldırıyı şiddetle kınıyorum, şehitlerimize Allahtan rahmet, kederli ailelerine sabr-ı cemil niyaz ediyorum. Yaralılarımıza Acil şifalar diliyorum… Elbette birilerinin maşası olan terör örgütü de, onları ülkemizi zayıflatmak için kullanan mihraklarda emellerine ulaşamayacaklardır.