ARİF TAKICI

Tarih: 30.11.2024 09:00

Doğmak ve Ölmek

Facebook Twitter Linked-in

Yok olanlar var olanlardı. Var olanlarda yok olanlar olacaktır. Bu canlı cansız tüm yaratılmışların kaderidir.  Başka gezegenlerde yaşam olduğu var sayılmaktadır. Ama bu bilimsel olarak net kanıtlanmamıştır. Öyleyse yaşamın olduğu bilinen gezegen dünyamızdır. Dünyada tüm canlılar doğum ve ölüm gerçeğini yaşamaktadırlar. Bu durum değişmeyen bir ilahi kanundur.

Peki, biz insanlar bu durumdan ne denli dersler çıkarıyoruz? Kendisine her gün ölümü hatırlatması için adam kiralayan Hz Ömer, ya da ölüme düğüne gider gibi hazır olan Halit bin Velid gibi mi?

Yakınlarımızın tanıdıklarımızın cenazesine gidiyor, ne musalla taşındaki duruşundan, ne mezara konuşundan yeterli dersleri alabiliyor muyuz? Alamıyoruz! Alamıyoruz çünkü nefsimizin ve şeytanın anaforunda sarhoş olan zihnimiz dünyanın renkli gösterdiklerini tatlı sanıyor.

Yani manevi kotları bozulan ruhumuz ilahi referansı akıl dışı bırakarak nefsi arzularla soslanmış çıkarcı hayallerin peşinde koyun kültürü benzeri mat tarzıyla debelenip duruyor.

Mutluluk mu dediniz? O öyle sanıyor.

Hz Ömer sakalında bir beyaz kıl gördüğünde ölümü hatırlatması için kiraladığı adamın görevine son veriyor ya. Bizim kıçımız başımız beyaz kıl olduğu, sakalımızda bir tane siyah kıl kalmadığını gördüğümüz halde ölümü hatırlamaz ve her türlü hinliği yaptığımız duruma ne demeli?

Ağlamak… İnsani refleks… Doğduğumuzda biz, öldüğümüzde yakınlarımız ağlar.

Hani derya üstat: Hatırlar mısın, doğduğunda sen ağlardın gülerdi âlem, Öyle bir hayat sür ki, ölümün sana hande olsun başkalarına matem.

Evet, öyle bir hayatımız olsa ki, ölümümüz bizim için hande olsa ailemiz için matem.

Öyle bir hayat sürsek ki, ölüme gidişimiz düğüne, tatile, sevgiliye gider gibi olsa.

Der ya üstat, ölmek değildir ömrümüzün en müşkül işi, müşkül odur ki, ölmeden evvel ölür kişi.

Eee… Madem ölmeden evvel ölür kişi, ölümden neden korkar kişi? Ölümden korkmak ha?

Ne boş ve lüzumsuz his?  Ölüm korkulacak değil, vuslata ulaşılacak bir yolculuktur!

Affedilmeyecek kabahat yaptıysan sınıfa girmekten korkarsın, yetişkinsen de karakolun önünden geçmekten. Ama gene de ölümden korkmamak gerek.  İsmi Rahman ve Rahim, Gaffar, Tevvab olan Rabbinin huzuruna gidiyorsun. İnsan en sevdiğinin yanına gitmekten korkar mı hiç?

Bazılarını yaşlanınca ölüm korkusu sarar… Bu gereksiz ve faydasızdır. Her yaşın kıymetini bilerek şükürle yaşamak hayatına saadet sunar ve ruhunda güven inşa eder. 

Ölüm ne zaman gelir diye düşünmeye gerek yoktur. Ne zaman gelirse hoş gelsin sefa gelsin.

Ne güzel demiş Cahit Sıtkı Tarancı: Neylesin ölüm herkesin başında, Uyudun uyanamadın olacak, Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında, Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misali o musalla taşında.

Korkmamak gerek. Korkaklar ecelleri gelmeden çok kere ölürler, cesurlar ise ölümü bir kere tatar.

İnsan ne zaman ölür bilir misiniz? Tembellikten, inançsızlıktan ve hayatı yaşamaya değer kılmayı becerememekten. Ölüm korkulacak değil, ders alınacak olandır. Zira ölüm insan için en büyük vaazdır, ibret almasını bilene.

Hayatın trajedisi ölüm değil, biz yaşarken içimizde ölmesine izin verdiğimiz şeylerdir.

Herkes kimsenin kalmadığını, kalmayacağını bilirde, kendisinin öleceğine inanmak istemez.

Bakın şu dünyanın haline… Dünya hepimize yetebilmekte iken neyi paylaşamıyoruz? 

İnsanlar ve devletler mütemadiyen birbiriyle kavgalı… Ölümsüzlermiş gibi didişiyorlar. Bu kavgalar arasında günahsız insanların gözyaşı ve ahı yükseliyor her gün arşa. O arşa sorul saki sana yükselen ağıtlar ve nidalar nice olmuştur. Rakamlar yetmez ne mümkün izaha.

Oysa beyhude nefsin isteklerinin bitmek ve doymak bilmeyen anaforunda hayat bizi anlamsızlıklara savurmakta. 

Mezarlılara gideriz de okuyamayız mesajları… Oysa mezarlığın gizemi ve ölüler neler anlatmakta bize bir türlü anlamadığımız. Diyorlar ki, buraya iyi bakın ha! Bizde sizin gibi çocukluk ve gençlik yaşadık… İçimizde fakirler yoksullar, müdürler amirler, paşalar zenginler, ağalar beyler neler neler var. Ama burada hepimiz eşitlendik. Bizi ziyaret edip ibret almadan gidiyor, on dakika sonra unutup dünyanın hayhuylarına dalıyorsunuz! 

Sonuç olarak dostlar, ölümümden sonra benim mezarımı aramayınız, Bizim mezarımız ariflerin gönüllerinde.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —