Anadolu Erenleri, Anadolu kaplanları, depremler, seçimler derken yıl 2066 olmuş. Büyük İstanbul depreminin üzerinden zor ve meşakkatli yıllar geçti. Dünya ülkelerinin Merkez Bankaları; ABD Merkez Bankası yetkisinde dolar rezervi tutulması ile gerçekleşen ve sömürü düzeni olan süper emperyalizmin gümbürdeyerek yıkılışını izledi insanlık. Globalleşme, çevre sorunları, enerji sorunları, su sorunları, küresel sorunlar derken her şey toz duman, Dünya dümdüz olmuş. Dolar sadece yeşil boyalı bir kağıt parçası artık. İngilizler Sterlinin üzerinde Kraliçelerinin resmi var diye birer örnek saklıyorlar. Dünya insanları yeni düzenlerini çarçabuk kurmuşlar.
Ülkemizin Karadeniz kıyısındaki Ünye Vilayetinde “Uniemalit” cevherinin bulunması ile başlamış her şey. “Türkiye Cumhuriyeti Ünye Vilayeti milli yerel yönetimi” yeni Dünya düzeni kurulmasının en birinci başrol oyuncusu olmuş. Topraklarında bulunan cevherin 1000 tonu Dünya’nın bir yıllık enerji ihtiyacını karşılayabiliyor. Rezervlerin beş milyon ton olduğu tahmin edilmiş. Dünya ortak devletini oluşturan bütün ülkelere yıllık Uniemalit cevheri ve teknoloji desteği ücretsiz olarak verilmeye devam ediliyor. Dünya ortak devleti idare konseyi; seçim ile belirlenen Dünya devletlerinin yetkin ve iyi insanlarından oluşturuyor ve bu yönetim tarafından idare ediliyor. Yönetimde “Türkiye Cumhuriyeti Ünye vilayeti milli yerel yönetimi” bir üye ile doğrudan yönetime katılıyor ve iki oy ile veto hakkına sahip bulunmakta.
Her ülke ihtiyaçlarını kendi sınırları içinde yerli malı mantığı ile üretiyor. Öyle Devletlerarası ham ve veya yarı ham madde ticareti yok. Ham maddeden ne üretilecekse Ülkesinde üretiyor. Herhangi bir sebep ile üretilemeyenler; Dünya ortak devletince tespit edilmiş kurallara göre devletlerarası mal değişimi yolu ile temin ediliyor. Dünya devleti bilim kurullarınca; arasında petrol ve türevleri, alüminyum ve insan sağlığını olumsuz etkilediği tespit edilen bütün madde ve materyallerin kullanımı terkedilerek ortadan kaldırılmış, fosil yakıt teknolojileri çöpe atılmış. Öyle eskisi gibi dünya markaları yok artık. Sermayenin egemenliği son bulmuş ve sömürü düzeni yok olmuş. Bu anlattıklarım Dünyanın her yerinde geçerli ve uygulanmış. Büyük güç diye değerlendirilen Devletler yok artık. Her Milli Devlet aynı imkan ve yetkilere sahip. Balık ihtiyaç kadar yakalanabiliyor. Tahıl ve baklagiller ve diğer gıdalar ihtiyaç kadar üretilebiliyor. Acil durum stoklarını takviye edici üretimler de yapılabiliyor. Her ülke kendi Ata tohumunu kullanıyor. Verimi artırmak için genetiği ile oynanmış tohum ve teknolojiler ortadan kaldırılarak terk edilmiş. Gübre, bitki ve toprak zararlılarına ilaç kullanılması yeni yönetmeliklere göre yapılıyor ve çok ciddi kontrollere tabi tutuluyor. Dünya üzerindeki küresel ısınmaya sebep olan unsurlar başta olmak üzere, İklim değişikliği, su kaynaklarını ve doğayı olumsuz etkileyen her türlü faaliyet, kimyasal üretimler, yer üstü ve yer altı maden işletmeleri, taşocakları ve ilgili uzantılarına ait bütün faaliyetler durdurularak terk edilmiş.
Kültürlerin, fikirlerin ve ürünlerin uluslararası bütünleşmesi ve dünya geneline hızla yayılma süreci olan küreselleşmeyi (Globalleşmeyi) yenidünya düzeni yıktı ve yok etti. Bu yok oluş; Gelenek ve adetlerini yaşayan, yerel üretim ve kaynaklarını kendi imkanları için kullanan, Ortak Dünya Devleti ile entegrasyonunu sağlamış, kendine yeter ekonomisini kurmuş (Kapalı ekonomi) Milli Devletler kurulmasına öncülük etmiş.
Evlerde Amatör rakı ve bira yapımı yok artık. Alkollü içecekleri Devlet fabrikaları üretiyor. Kişi başı tayin edilen miktar kadar istediğiniz cins içecek ücretsiz veriliyor. Alkollü içkiler için de Devletlerarası mal değişimi yapılabiliyor. Yok yok anladığım.
İstanbul büyük depreminden sonra kullanılabilen alışveriş merkezleri, Devletin hizmet ürettiği sağlık kuruluşları ile insan ihtiyaçları ve mutluluğu hizmet veren birimlere dönüştürülmüş, yeni yüksek yapılar da yapılmıyor. Mevcutlardan bir kısmı Kamu, Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarınca kullanılıyor. Büyük şehirlerin merkezlerinde 5 kata kadar bahçe egemen konutlar yapılıyor. Bitişik nizam ve eklektik yapı yapmıyorlar. Şehir kırsalları ve Anadolu da bahçeli iki katlı evler ağırlıkta. “Dünya malı dünya da kalır” atasözünü özümseyerek, akıllarının başlarına geldiğini kanıtlamışlar.
İnançlar ne olursa olsun vatandaşlar Camilerde, Kiliselerde, Sinagoglar ve benzeri ibadethanelerde, Devlet güvencesi altında ibadetlerini yapıyorlar. Camide İmam ve müezzin, kilise, sinagoglar ve diğerlerinde Papaz ve haham olan görevliler hizmet veriyor. Tekkeler yok, cemaatler yok, ruhban sınıfı yok.
Genel manzarada gözüken; Bal tutanın parmağını yalamadığı, Devletin malı deniz yemeyenin domuz olmadığı, gaspçılığın, Şeyh tacizlerinin, ortamı yalancıya bırakmanın, hizipçiliğin, menfaatciliğin, hazırcılığın, yalan söylemenin, bencilliğin, haramın, takiye ve kurnazlığın mubah olmadığı, insanların aşırılık ve abartıdan uzak, sakin ve kötülüklerin ve şeytanlıkların arınmış, çevre ve doğaya saygı ve sevgili, doğa ile iç içe, mutlu, huzurlu ve sağlıklı ve keyifli bir yaşam sürdürüldüğü bir ortamın olduğudur.
Birileri boğazımı sıkıyor, dipsiz uçurumlara, kuyulara düşüyorum. Birden çöken karanlığın derinliklerinden Hoca kızı babaannemin sesini duyuyorum, Hızır gibi yetişti yine. “Vah yavrum vah! Kan ter içinde kalmış. Uyan yavrum uyan, neredeyse ikinci top patlayacak” Zar zor açtım gözümü, tepeden tırnağa ter, sucuk gibi olmuşum. İftarda kantarın topu kaçmışa benziyor. Bugünlük bu kadar, daha anlatacak çok şey var.
Vilayete beş kala uygar bir Ünye dileklerimle. Bir kartal başı gibi Karadeniz’e uzanan Ünye bizim.
Muğla Akbelen Ormanını savunan direnişçilerine saygı ve desteklerimle.