Her gün bir şeyleri düzeltiriz. Aynada saçımızı başımızı, tıraş olur ya da makyaj yaparak görünüşümüzü düzeltiriz, ayakkabılarımızı elbiselerimizi gözden geçirir düzeltiriz, aracımızdaki yamuk yeri düzelttiriliriz… Çalışma masamızı düzeltiriz. Evimizdeki eşyaları düzeltiriz… Yani hayatımız birçok şeyi düzelmekle geçer. Ancak bir şeyi düzeltmeye verdiğimiz önem diğerlerinin altında kalıyor… O da ahlak.
Ahlakı düzeltmek en zorudur, nedeni ise nefsimizde biriktirdiğimiz egolarımızdır.
Nefsimize zor gelir ahlakımızdaki arızalı tortuları temizlemek. Damar cidarlarındaki sertleşmiş plakalar gibi yapışır nefsimizin ego sentezlenmiş raflarında kendimizi beğenmek. Kendimizi beğendiğimiz içinde iç hesaplaşma yapamaz, hatalarımızı göremez, onun içinde ahlakımızı daha iyiye doğru biçimlendirme ve düzeltmeyi bahis görmeyiz.
Onun için de yıllarca aynı hatalı davranışlarımızı devem ettirir, saç sakal ağrıdığında bile davranışlarımızla rezil rüsva oluruz.
Hâlbuki ruh terbiye ister, terbiye edilmeyen ruh ham kalır… Ruha terbiye vermek, düşünceleri ise terbi yelenmiş ruhun iksirleriyle biçimlendirmek lazımdır. Mevlana’nın hamdım, yandım, piştim dediği gibi, ruh terbiye edilmelidir.
Bir üstat derki: Düşünceler gayeleri doğurur. Gayeler eyleme dönüşür. Eylem alışkanlıkları oluşturur. Alışkanlıklar da karakteri belirler.
Yediğimize içtiğimize, giyimimize saç tarzımıza dikkat ediyoruz… İyi, güzel… Peki, düşüncelerimizi ve ahlakımızı etkileyen şeylere ne kadar dikkat ediyoruz? İşte burada sıkıntılarımız var. Çünkü yeterince dikkat etmiyoruz… Ahlakımız tesadüflerin sürüklediği savrulmalarla şekilleniyor, tıpkı tepeden yuvarlanırken her türlü ot, tiken ve topraktan vücudunuzun etkilenmesi gibi.
Hayal gücümüzü nasıl geliştireceğimize dikkat ederek, ahlaklı, sağlıklı, mutlu, başarılı bir hayat yaşayabilmek için ihtiyaç duyduğu şeyleri ruhumuza vermemiz lazım.
Ruhumuzu geliştirmediğimizde, ruhumuzu geliştirmeye saç sakal tıraşımız ya da makyajımız, ya da giyimimizden fazla önem vermediğimiz takdirde, o zaman hayal gücümüzü, düşüncelerimizi ve ruh gelişimimizi dışarıdan aldıklarımız etkiler… Söylenenler etkiler, haberler etkiler, dedikodular etkiler, bize empoze edilen moda ve tüketim kültürü etkiler.
Böylece ne olur? Şu olur: Ruhumuzu terbiye edemediğimiz ve ahlakımızı müspet geliştiremediğimiz için bize gelen meseleleri filtre edemeden zihnimize girmesine müsaade eder, böylece zihin ve ruh dünyamızın olumsuz, sığ ve ham kavramlar çöplüğüne dönüşmesine sebebiyet vermiş oluruz.
Hani ayıkla şimdi pirincin taşını derler ya: zihnimizdeki kirliliği ve bulanıklığı durulamak çamaşır makinesinin kirli giysilerinizi durulaması kadar kolay olmaz… Ya da kirlenip çöken zihniniz benim kelek laptopum kadar kolay formatlanmaz. Ruhtaki kuruyan vadiler bir daha otlanmaz.
Böyle olunca ne olur? Bunu tarife ne hacet… Yaşı ilerlemesine rağmen sosyolojik vaka olanları görmüyor muyuz? Terbiye edemediği ruhuyla sevgi ve saygı özürlü, hak ve hakkaniyetten uzak, çakallığı marifet sayan, sınırını bilmeyen arsız insanlar her gün bizlerle beraber hayatın gerçeği değil mi? Bunlar her devirde olur diyorsanız… Yok, bunlar içinde yaşadığımız zaman diliminde arttı.
Dileğim o ki, Allah sayılarını azaltsın.