Her birimiz nasil bir çocukluk, nasil bir gençlik yillari geride biraktiktigimiza birlikte bakalim.
Eskiler hayati söyle tarif etmislerdir. Hayat gülme (kahkaha) ve gözyasinin karisimidir. Hayat bazen acilar sikintilar bazen nese ve mutluluk içinde geçer. Ikisi arasindaki dengeyi pek bilemeyiz. Hangisi daha fazla olur, hangisi daha baskin Olur, onu hayatin akisi gösterir/belirler. Zaman zaman sunu da söylerler. Hayat bu adama gülmedi. Yâda tam tersi.
Aslinda hayatimizi sekillendiren seyler çocukluktan itibaren yasadigimiz anilar, yaptigimiz isler, sahit oldugumuz olaylardir.
Her birimiz bulundugumuz cografyanin durumuna göre farkli isler yaptik. Kimimiz sehirde bir esnafin yaninda çalistik. Kimimiz su sattik. Simit sattik. Kimimiz ayakkabi boyadik. Kimimiz köyümüzde, yaylamizda küçükbas, büyükbas hayvan otlattik. Yeri geldi daha küçük yaslarda gurbete çikip ailemize katki olsun, okul harçligimiz çiksin diye üç-bes ay gurbette çalistik. Hele hele ekonomik imkânlarin bu gün gibi iyi olmadigi yetmisli, seksenli yillarda yoklugu, imkânsizligi, her birini ayri ayri yasadik. Her birinin bizim için ayri bir anisi, ayri izi oldu. Gönül dünyamizda biraktigi aci-tatli hatiralari oldu. Çirak olarak çalistigimiz ustadan yedigimiz azardan, sözden, üçbes kurus kazandigimiz paraya kadar, gurbetten gelen babamizi, yakinimizi yanimizda bulunca yasadigimiz sevince kadar neler yasadik neler!
Aslinda bütün bunlar bize hayati, nasil bir insan olmamiz gerektigini ögretiyordu. Biz zorluklar ve imkânsizliklar içinde bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirmistik. Dolayisiyla bizden sonra evlatlarimiz, yakinlarimiz bunlari yasamasin istiyorduk.
Çünkü hayat çektigin çilenin, yasadigin mutlulugun içinde senin rehberindi. Senin kilavuzundu. Su su yanlislari yapmistin. Su su sözleri söylemistin. Sonra derin bir iç çekip yanlis oldu demistin. Artik daha böyle yapmamam lazim diye karar almistin. Çünkü sana aci veren karsi tarafa da aci vermis, incitmisti. Seni mutlu eden onu da mutlu etmis, sevindirmisti. Efendimiz (as) onun için, kendine arzu ettigini kardesine de arzu etmedikçe gerçek mümin olunamaz buyurmustu. Ya da tam tersi.
Bir gün bir genç hamama koluna dövme yaptirmaya gider. Tabi dövme yapan kisi tellak, kola bir igne yapar. Gencin çok cani yanar. Der ki, su an yaptiracagim aslan seklinin neresini yapiyorsun. Tellak; Kuyrugunu der. Genç: Kuyruksuz olsun der. Sonra Tellak, bir igne daha yapar. Gencin yine cani fena yanar. Sorar simdi aslanin neresini yapacaksin. Tellak, kulagini. Genç, aslan birak kulaksiz olsun der. Ve bu böyle sürüp gider. Ta ki tellak der ki: “Dünyada kuyruksuz, kulaksiz ve karinsiz, acaip bir aslan var mi ki? Allah bile böyle bir aslan yaratmamistir.(mesnevi,i/2981-3000)
Hayatin içinde bina edilen bütün isler bir emegin sonucudur. Bir basarinin sonucudur. Sabretmenin, zamanin akisi içinde sebepleri yasamanin sonucudur. Sikinti ve acilar yoksa istedigine ulasman ve bu hali yasayanlari anlamanda çok zordur.
Çocukluk, gençlik yillarinda yasadiklarimiz, yaptiklarimiz bize iyi bir insan olmayi ögretir. Anneyi, babayi, arkadasi, komsuyu ve bütün insanlari anlamayi sevmeyi ögretir. Onlarin dertlerini, acilarini paylasmayi ögretir. Fakirligin, yoklugun ne demek oldugunu ögretir/yasatir. Insan olmanin, insan kalmanin kurallarini, insanlik kalmamis dememeyi ögretir/yasatir.
Çocuklarimiz bu günün dünyasinda tabi ki farkli bir format, farkli bir anlayisla büyüyorlar/yetisiyorlar. Ayni hal ve ayni zamani yasatacak degiliz. Hz.Ali (ra) ifadesiyle onlari zamanimizin imkân ve kabiliyetleri ile yetistirmek asil olanidir.
Hal dili sabirla, sebatla insanlari anlamayi, ekmegi bölüsmeyi, aza kanaat etmeyi ve acilara ortak olmayi bilmektir. Allah o zaman haline göre hal, arzuna göre mal (dünya-ahiret), kalpten kalbe yol, gönülden gönüle gül verecektir. Ama, beni anlaman için benim yasadiklarimin benzerini senin de yasaman gerekir.
Halden anlayan, kalden de anlar diyor, sizleri Allah’a emanet ediyorum.


