UZM. PSK. DAN. M. ZEKİ SAKA

Tarih: 17.02.2020 08:55

HOWARD GARNER NE DEDİ, BİZ NE YAPTIK?

Facebook Twitter Linked-in

Geçen haftaki yazimda Howard Gardner’in “Çoklu Zekâ Kurami”ndan bahsetmistim. Gardner’in kuramini ufuk açici ve ilham verici buldugumu belirtmeliyim. Fakat çogunlukla gözden kaçan ve atlanan bir nokta vardir ki; zannimca önemlidir. Gardner’in kurami baslangiçta gözleme dayaliydi. Kuram, özellikle Garner’in sinif ortamindaki gözlemlerine, ögretmen ve veli görüslerine dayaliydi. Laboratuar ortaminda test edilmemisti. Sonradan laboratuar ortaminda ya da farkli yollarla denendi mi bilmiyorum ama denenmemis olmasi bu kurami çok tartisilir kilmisti.

Neyse. Bu bahsi kapatayim. Üzerinde durmak istedigim nokta çok daha baska çünkü. Özellikle uygulamaya dayali noktalardan bahsetmek istiyorum. Çünkü meselenin görünür tarafi en çok burasi.

Elbette veli ve ögretmen uygulamalarini her seyi bir kenara birakip da Gardner’in kuramina dayandiramam. Ama Gardner’in kuraminin ilham verici oldugunda süphe yoktur. Diger taraftan ilham verici oldugu kadar itici bir rolü de olmustur. Malum, bir kuramin sosyal eylem olarak karsiligi zaman içinde kendini gösterir. Gardner’in kurami için de benzer bir durum söz konusudur. Gardner kuramini ortaya koymus ama sosyal eylem olarak karsiligi yillar içinde görünür olmustur.

 Geçen hafta söylemistim; biz “Çoklu Zekâ Kuramini” sosyal ve kültürel etkinlik olarak anladik. Toplum olarak da hakkimizi yemeyelim, bu yolda ciddi bir performans ortaya koyduk. Fakat bizim sosyal ve kültürel olarak ortaya koydugumuz her emek önünde sonunda “akademik basari” duvarina çarpmistir. Biz maalesef hiçbir çocugu sahip oldugu yetenekle ya da zekâsini baskin olarak kullandigi alanda özgür birakmadik. Birakmiyoruz da. Bizim için her sosyal, kültürel ya da sanatsal etkinlik tabir caizse bir bos zaman mesgalesinden öteye geçemiyor. Bu bir.

Vakia; çocuklari ellerinden tutup da farkli farkli etkinliklere götürmek de pek mahiriz.  Mesela, bir çocuk haftada iki farkli müzik kursuna giderken diger taraftan iki tane de spor dalinin antremanlarina katiliyor. Bunlara okul kurslarini, özel dersleri, deneme sinavlarini da ekleyin. Inanin bu sekilde kaç çocuk gördügümün sayisini ben de bilmiyorum. O kadar çoklar ki! Ilkokul ya da ortaokul çagindaki bir çocugun günlük ve haftalik temposu bir memurun mesaisinden çok daha fazladir diyebilirim. Çocuklari çok yoruyoruz, bu iki.

Elbette bu iyi niyetli bir çaba. Bunda hiçbir süphem yok. Ama küçük de olsa itirazlarim ve kendimce elestirilerim var. Birbirinden farkli sosyal, kültürel ve sanatsal etkinliklere çocuklari göndermek onlarin anlam dünyasinda bir “bütünlüge” kavusmuyor. Çocuk çogu zaman yaptigi seyin ya da istirak ettigi eylemin neye malik oldugunun farkinda degil. Mesela üç senedir hemen her hafta müzik kursuna giden bir çocuk müzikle kurdugu iliskiyi tarif edemiyor. Kendisine yaptigi katkiyi ifade edemiyor. Sadece gidiyor ve kendince ögrenmeye çalisiyor. Buna farkli farkli etkinlikler eklendiginde mevzu daha da karisiyor. Çünkü her seyden azar azar alan bir çocuk bir “tamlik duygusu” na ya da “tatmin”e yaklasamiyor. Derinlesemiyor çocuk. Milli Egitim Bakani Prof. Dr. Ziya Selçuk bunu “çukur açmak” olarak ifade ediyor ve asil olan “kuyu açmak”tir diye de ekliyor. Bu adlandirmayi çok yerinde buldugumu belirtmeliyim. Her seyden azar azar alan bir çocuk maalesef derinlesemiyor, bir kuyu kivamina ulasamiyor. Belki bir sürü çukur kaziyor ama oradan da su çikmiyor. Çünkü yeterli derinlik yok. Bu da üç.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —