Hükümetin en başarısız bakanlarından biri olan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Cumhuriyet ve laikliğe karşı içinde biriken kini kusarak, 1940’lı yıllarda camilerin ahıra çevrildiğini savundu.
Yusuf Tekin’in halkı yanıltma amacıyla dile getirdiği savların aksine, Türkiye’de camileri ahıra çeviren, kapısına kilit vuran Cumhuriyeti kuranlar değil, işgalci Yunan ordularıydı. Cumhuriyeti kuranlar Kurtuluş Savaşı’nı kazanarak camilerin yıkılmasını engellemiş, yüzlercesini onarıp kullanılabilir hale getirmişlerdir.1940’lı yıllarda onarılan camilere ilişkin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü imzalı Bakanlar Kurulu kararları cumhuriyet arşivinde yer almaktadır.
Tarihi belgeler irdelendiğinde Bakan Tekin’in ısrarla savunduğu gibi 1940’lı yıllarda camiler ahıra çevrilmemiş, aksine Kurtuluş Savaşı döneminde zarar görenlerin onarılarak halkın ibadetine açıldığı görülecektir. Hal böyle iken hiç gereği yokken bu iftiraları yinelemenin altından başka amaçlar yatmaktadır.
Tarihi gerçekler gün gibi ortada iken Bakan Tekin, “Sizin anladığınız laiklik şudur; 1940’lı yılları hatırlayın camileri ahıra çevirmek, vatandaşın Kuran-ı Kerim öğrenmesini yasaklamak. Ben evrensel laiklikten yanayım, sen Türkiye’ye özgü kendi icat ettiğin laiklik kavramın bana dayatıyorsun” diyebiliyor.
Yusuf Tekin’in savladığı gibi, “ laikliğin sana, bana göresi yoktur”. Laiklik anlayışı her yerde aynıdır. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyetin kurucu kadroları bu doğrultuda laiklik ilkesini hayata geçirmiştir. Bakan Tekin bu sözleri ile aslında anayasada yer alan laikliği hedef alıyor. HÜDA-PAR Genel Başkanı’nın dile getirdiği gibi laiklik ilkesinin anayasadan çıkarılmasını üstü örtülü savunuyor. Yusuf Tekin ve onun gibiler Atatürk ve kurduğu laik Cumhuriyetle kavga etmeyi sürdürüyor. Ne var ki tüm çabalarına karşın, halkın gönlünden ve tercihinden Atatürk tutkusunu, Cumhuriyet sevdasını silemiyorlar. Ulusal bayramlarda halkın akın akın Anıtkabir’e koşması bunun en büyük kanıtı.
Milli Eğitim Bakanı, Atatürk, Cumhuriyet ve laikliğe saldıracağına görevine odaklansa iyi olur. Bakın, sorumluluğu altında bulunan okullarda personel tasarrufundan ötürü temizlik yapılmıyor, minik yavrular temiz sınıflarda eğitim göremiyor. Tuvaletler pislik içinde. Kantinlerde en ucuz tost ve sandviç 50 TL’den satılıyor. İnadına uygulanan yaz saati dolayısı ile öğrenciler sabahın kör karanlığında korku ile okula gidiyor. Dersler yetersiz öğretmen sayısı nedeniyle boş geçiyor buna karşın yüz binlerce öğretmenin ataması yapılmıyor. Say sayabildiğin gibi. Eğitimin dağlar gibi sorunları çözüm bekliyor.
Hal böyle iken ülkenin en önemli bakanlık görevini yürüten Yusuf Tekin, bu sorunlarla uğraşacağına, Atatürk’e, Cumhuriyete ve laikliğe saldırıyor. Eğer, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, ülkeyi emperyalist işgalden kurtarıp, laik Cumhuriyeti kurmasaydı, bugün “ahıra çevirdiler” dediği camilerde ne ezan okunur, ne namaz kılınır, ne de kendisi o koltukta otururdu. Laiklik herkesin inancına göre yaşamasıdır. İsteyen dini ibadetlerini eksiksiz yerine getirir, isteyen kendi tercihi doğrultusunda yaşamını sürdürür.
Sayın Bakan, Atatürk ve laik Cumhuriyete laf yetiştireceğine, “sivil toplum örgütleri” diye nitelendirdiği tarikat ve cemaatlere verdiği önem kadar, öğrencilerimizin dünya ölçeğinde eğitim alabilmesine kafa yorsa ülkeye daha yararlı olur. Aslında koltuğu sallantıda olan Yusuf Tekin, bu çıkışı ile “bakın ben buradayım” mesajını veriyor.