AHMET DERYA VARİLCİ

Tarih: 28.05.2024 17:26

İktidar ve Ekonomi

Facebook Twitter Linked-in

Dokuz yıl önce, 1 Temmuz 2015’te değerli hemşerim, varlığıyla gurur duyduğumuz Prof. Dr. Öner Günçavdı’nın “Yolun Sonu” adlı kitabından söz etmiştim. 

Özellikle Ünyeli okuyucularımdan çok sayıda “görüş” ve eleştiri beklemiştim.

Ama yanılmışım...

Ülke ekonomisi okuyuculardan o yıllarda da fazla ilgi görmemiş.  

Öğrencilerin iktisat derslerinden biliriz; fazla kuru ve ruhsuz bulunur bu konu, sadece öğrenilmesi gereken bir “ders” gözüyle bakılır.

Oysa 23 yıl iktidarda kalmayı başaran AK Parti, bir ekonomik krizle, 2001 Şubat kriziyle iktidara geldi.

Gidişi de bir ekonomik krizle olacak dersek, kehanette bulunmuş olmayız.

Bu nedenle ekonomik krizi önemsiyoruz…  

Günçavdı’nın kitabından söz ederken meselenin daha çok bu yönüne dikkat çekmiştik. 

 

Dokuz Yılda Ne değişti?

 

Biri erken seçim olmak üzere üç genel seçim, iki de yerel seçim geçirdik.

Günçavdı’nın kitabında altı çizilen konuların hemen hepsi, daha ilk seçimle birlikte doğrulandı.

2019 Yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara belediyelerini kaybeden iktidar partisi tökezledi, son yerel seçimle birlikte birinci parti olma özelliğini de kaybetti. 

24 yıldan bu yana açık ara 1. Parti durumundaydı iktidardaki AK Parti…

İlk kez 31 Mart 2024 seçimlerinde  2. Parti konumuna düştü.

Değerli hemşerimiz Günçavdı’nın “Yolun Sonu” dediği bu muydu?

Dokuz yıl önce ortaya attığı tezleri güncellemekte yarar var… 

Günçavdı, AK Parti iktidarını iki temel döneme ayırıyor:

Birinci dönem; 2002-2007 dönemi ki buna "nispi yükseliş" dönemi demek yanlış olmaz. 

İkinci dönem 2008'den 2014'e uzanan dönemdir ki, uygulanan ekonomi politikalar açısından "yolun sonu" dediği dönem bu yıllarda ortaya çıkıyor.

2014 yılı “uygulanan ekonomi politikalar açısından” gerçekten yolun sonu muydu?

Bu dönemde iktidarın temel açmazı neydi?

Soruların cevabı “Yolun Sonu” adlı eserde çözüm önerileriyle birlikte getiriliyor.

 

İktidarın Yeniden Dağıtım Politikası

 

Ülkemizde her iktidar kendi zenginlerini oluşturdu. AK Parti iktidarında da öyle oldu. "Yeniden dağıtım" denilen kavramın popüler söylemdeki ifadesi "yandaş sermaye"dir.

 

"İktisadi sistemin önceliklerini göz ardı ederek, salt siyasi amaçlara yönelik olarak uygulanan kaynak tahsislerinin ülkemizdeki geçmiş deneyimleri istisnasız finansal kriz ile sonuçlanmıştır. Bu bakımdan, bugünlerde siyasi güç tarafından tercih edilmiş iktisadi faaliyetlere yönelik talebi canlı tutmaya çalışan yeniden dağıtım politikasının nasıl sürdürüleceği, hâlihazırda AKP iktidarının en temel açmazını oluşturmaktadır." 

[Prof. Dr. Öner Günçavdı, Yolun Sonu, "Türkiye'nin Büyüme, Faiz, Bölüşüm Açmazı ve Yeni Türkiye Söylemi" Efil Yayınevi, Haziran 2015, s. 11]

 

Sonuçta Günçavdı şu saptamayı yapıyor:

İktisadi büyümeyi elde kalan iki sektörle; inşaat ve ticaret sektörü ile sağlamayı düşünen Türkiye, iktisadi politikalar açısından yolun sonuna gelmiştir.

 

2008 Kriziyle Bozulan Denge

 

2 Kasım 2002'de iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi 2007 yılına kadar IMF gözetiminde başlatılan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı uygulamaları ve uluslararası kurumlarla yapılan anlaşmalarla birinci döneme damgasını vurdu.

Ak Parti iktidarının ilk döneminde, daha önceki yıllarda uygulanan Dünya Bankası patentli Kemal Derviş restorasyonları etkili oldu ancak çok sürmedi, 2008 kriziyle birlikte bu dönem kapandı.

"Teğet geçtiği" söylenen 2008 Dünya Krizi ise söylendiği gibi teğet geçmemiştir. Ülke ekonomisi tarihinde görülmemiş oranlarda cari açıklara maruz kalmıştır. 2013 Haziran'ında patlak veren Gezi Parkı Olayları ile birlikte hükümetin ezberi bozulmuştur.” [Age. s.7]

İktidarını seçim başarılarını siyasetin muhafazakârlaşmasına bağlayan Günçavdı, bu durumun giderek toplumsal çatışmalara ve kaçınılmaz olarak otoriter yönetimlere yol açabildiğini ifade ediyor.

Yeni Türkiye anlayışının doğurduğu "Yeni Devletçilik" uygulaması, mevcut gelirin hatta servetin yeniden dağıtımını amaçlayan ve iktisadi yapıya müdahale ederek ülkenin sosyal yapısını değiştirmeye zorlayan bir uygulamadır. Daha müdahaleci ve baskıcı olması bu yüzdendir.

 

İktidar Partisi Düşüşe Geçiyor

 

Hükümetin düşük faiz politikası, dışa açılma, cari açık, enflasyon ve ekonomik büyüme stratejileri bir dizi iktisadi soruna yol açmıştır.

Servet dağılımı ve gelir eşitsizliği dengelenemez hale gelmiştir. 

İktidarın zaafı, seçim başarılarının önüne geçmiştir.

Bu durum ana muhalefet partisinin işine yaramış, CHP 1977’den bu yana yakalayamadığı oy oranına bu dönemde ulaşmıştır.

Gelinen noktada bu değişimin müsebbibi CHP midir?

Kerameti ana muhalefet partisinde aramak, doğru bir tespit midir?

Sanmıyoruz… 

Nitekim henüz iktidara gelmeden, yerel yönetimlerdeki uygulamalarıyla daha ilk günden mevcut iktidar partisi belediyelerinden “farklı” görüntü vermeyen bir muhalefet görmekteyiz.

Muhalefetin siyasi iktidarı ele geçirmesiyle de sorunlar çözülmeyecektir.

Tabi ülkenin iktisadi sorunlarına, bozulan sosyal ve kültürel yapısına gerçekçi çözümler getiremediği sürece.   

Sözü Prof. Dr. Öner Günçavdı ile sonlayalım:

 

"Bugün ülkemizin maruz kaldığı iktisadi sorunlara çare olacak yeni bir büyüme hikâyesinin daha nitelikli (katma değeri yüksek üretim), daha katılımcı (istihdamı yaratıcı), daha çok katma değer yaratan (yüksek büyüme) ve nihayetinde elde edilen nimetleri hakça dağıtmayı (adil ve tüm kesimleri kapsayıcı bir gelir dağılımı) hedefleyen bir hikâye olması gerekmektedir. Elbette çevremizde ortaya çıkan yeni dünya konjonktüründe bu hedefleri dikkate alan bir hikâyenin başrol oyuncusu inşaat değil, aksine sanayi olacaktır. Önümüzdeki dönemde ekonomi yönetiminde, bu amaçları ve bu aktörü önemseyen ve teşvik eden bir anlayışa ihtiyaç duyulmaktadır." [Age. s. 352] 

 

Daha iyi bir Türkiye her zaman mümkün!

Esenlik dileklerimle.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —