Merhaba sevgili dostlar… Sayfama hos geldiniz…
Dünkü gazetemizde; duayen egitimci, Ilk ögretmenim Faruk Civelek’in emekli olduktan yillar sonra basindan geçen, sasirtici ve hazin bir egitim hikayesini kendi agzindan dinlemeye baslamistik.
3. SINIFTA OKUMA-YAZMA BILMEYEN “ÖGRENCI”(!)
2001 yilinda Istanbul’da uzun süreli ikamet ederken, Eyüp Gümüssuyu Ilkögretim Okulu 3. Sinifinda geçici olarak göreve atanan Faruk Ögretmenin hiç okuma-yazma bilmeyen bir ögrenciyi, bir insani “kurtarma” hikâyesiydi anlatilan…
Faruk ögretmenim çocuga en bastan okuma-yazma ögretmek için kollari sivamis, çocugun annesini de sinifta misafir etmisti…
HIKÂYEYI BU NOKTADAN ITIBAREN HOCAMIZDAN DINLEMEYE DEVAM EDELIM:
“…. Ismail, anne okula bir hafta kadar geldi. Ben anneyi oturtturdum masama, “benim nasil yaptigi izle” dedim.
Çalismami izledi. “Sen de öyle yaparsin” dedim. ”Su çocuga okuma yazma ögretelim, ziyan olmasin” dedim. Yoksa çocuk ziyan olacak!
Basit hikâye kitaplarini falan aldim ben tabi, bilhassa resim derslerinde -diger çocuklarin da hakkini almamak için- onlar resim yaparlarken onunla özel ilgilendim…
Çocuk okuma yazma bilmedigi için, ufak ufak cümlelerden basladim.
Yani kolay cümleler: “Ali gel.” “Ali tut.” “Ali at.” “Kusu tut” gibi…
Evet o çocugu ben okur-yazar yaptim… Onu bu halde birakamazdim.
AMA BÖYLE DURUMLAR YALNIZCA BENIM SINIFIMDA DEGILDI…
Bu olayin daha da ötesi var…
Baska bir okulda bir arkadasimi ziyarete gittigimde yine Alibeyköy'de, o da 1. Sinifi okutuyor, ben de onun yaninda siniftaydim o gün.
Baktim, dört tane çocuk geldi sinifa. 4. Sinif 5. Sinif çocugu gibi yapilari... “Bunlar 1. sinifa niye geldi ki?” Dedim.
”BUNLAR 4. SINIFTA OKUYORLAR DA OKUMA YAZMA BILMIYORLAR” DEDI.
Hem de Istanbul'daki bir okulda...
Bu sekilde iste olan oldu o dönemde. Niye öyle oldu biliyor musun Ismail? Yeni bir yönetmenlik çikarilmisti o zaman, 2000 yilindan daha önceydi...
O yönetmenlikte; bilsin bilmesin 3. sinifa kadar sinifta kalma yoktu. Dolayisiyla bilsin bilmesin sinif geçiyorlardi. Bu yüzden, okuma-yazma bilmeyen çocuklar da arada bir çikiyordu.
Nasil söyleyeyim; insanlar gelmis senden yardim istiyor. Onlari öyle buldugun gibi birakmak benim içimden gelmiyor. Onlara bir seyler katmak istiyorum, istiyoruz biz idealist ögretmenler. Kim bilir su anda o çocuklar ne yapiyordur? Hangi okullari bitirmislerdir?”
.....
- Önce “insan” ve vicdanli olmak, ögretmen olmak ve ülkemizin egitim sistem(sizlig)i hakkinda çok sey anlatan bu hikâye için çok tesekkür ederim hocam…
- Ismail, ne mutlu bana ki sizin gibi basarili, bilinçli ögrencilerim var. Onlar benim iftar kaynagim hep…
ELLERINIZDEN ÖPÜYORUM ÖGRETMENIM.
Iyi ki varsiniz…
Size ve bütün “gerçek” egitmenlere, ögretmenlere milyonlarca tesekkürler ve çiçekler gönderiyorum…
FAZLA LAFA GEREK YOK, YAZININ BASINDAKI IKI CÜMLEYI TEKRAR HATIRLAYALIM:
“Talebe” (ögrenci), “talep eden” (isteyen) demektir.
“Muallim” (ögretmen), “ilim sahibi” (bilen) demektir.


