HÜSEYİN OKUŞ


İman Allah’a Yaklaştırır


Hem insanlarla ve dünya ile hem de Allah ile ilişkide doğru yolu bulmak, doğru hareket edebilmek için (rüşd için) bağlantıları doğru kurmaya ihtiyaç vardır. Bu anlamda kâmil insan olmanın şartı da Allah’ı tanımak (ona yakini bir imanla bağlanmış olmak) O’nunla ibadet yoluyla ve ibadet şuuruyla ilişki kurmaktır. (Kurân Yolu Çilt 1 s.284) Rabbimiz bunu “Allah’ın çağrısına kulak verme, davetini kabul etmek olarak ifade etmektedir.

Allah ile yakın olmayı, O’na gönülden bağlanmayı (iman etmeyi), dua ve ibadetle yaklaşmayı ayetin kendisinden dinleyelim.

 “Kullarım sana beni sorduklarında bilsinler ki şüphesiz ben yakınım, bana dua ettiğinde duacının dileğine karşılık veririm. Şu halde benim davetime gelsinler ve bana iman etsinler ki doğru yolu bulalar” (Bakara s.186)

İnançta, dua da, daha ilerisi yakarışta hiç şüphesiz şu önemli hususlar vardır: 

1- Allah’a yakınlık hissetmek, O’nun yakınında olduğunu, hep iletişim halinde olduğunu, bir an olsun bile ondan uzak kalmayı istemediğini göstermek arzusu vardır.

2- Dilek ve duanın kabul edilmesini ve umduğuna, arzuladığına ulaşma isteğinin çok olduğunu gösterme çabası ve inancı vardır.

3-Sonuncusu ve en önemlisi ise insanın itikadıyla (inancıyla), arzu ve isteğiyle beraber diğer insanlardan farklı olma, Allah katında daha üstün olma gayreti vardır.

Allah’ın (cc) yarattığı her şeye, insana çok yakın olduğunu yine ayetlerden anlıyoruz. “Biz ona çok yakınız” ( Vakıa 85) “Biz ona şah damarından daha yakınız” (Kaf 16)

Aslında yakınlık, inanmayı, güvenmeyi ve sevmeyi gerektirir. Tanıdıkça sevmeye, sevdikçe güvenmeye ve aradaki muhabbeti artırmaya vesile olacaktır. Bu durum beşer âleminde, yani dünyadaki ilişkilerimizde böyleyse, her şeyin sahibi Canab-ı Hak ile daha fazlasına mülakidir.

İşte mesele, bu yakın ilişkinin, iletişimin arasına dünyevi bir takım istek ve arzular girdiğinde yakınlık hissetme duygusunun kaybolmamasıdır.

Ben Allah’a inanıyorum, lakin dua ettim, dilekte bulundum olmadı, düşünce ve duygusu da yanlış ve eksiktir. Birincisi dua ve yakarış hali bizim kâmil imanımızın tezahürüdür. İkincisi duamızla, temennimizle biz hep Allah’ın yakınındayız demektir. Çünkü bunun müjdesini bize yine Rabbimiz öğretiyor. “…dua edenin duasına karşılık veririm...” diye.

Dua imana çağırır. Çoğu zaman kendini ateist, deist veya din iman dışı tanımlayanların bile zor hallerinde, ölüm korkularında nasıl da Allah’a yaklaştıklarını, dua edip imana geldiklerini, iman ettiklerini görürüz.

Kuvvetli bir imanla sebep ve vasıtaları atlamadan yapılan her dilek ve dua, mutlaka kabul olunur. Bu durumu her birimiz birçok işimizde denemiş ve görmüşüzdür. Mutlaka tecrübe etmişizdir.

Peygamber Efendimizin şu hadisleri bu ayeti anlama konusunda bize önemli bir perspektif açmaktadır.

Şöyle ki, şu hadisler, her dua edenin nasıl mutlaka sonuç aldığını anlamamıza yardımcı olmaktadır. “Acele etmedikçe her birinizin duası kabul edilir. Bu sebeple (acelecilik yüzünden) insan, dua ettim de kabul olunmadı der” Hiçbir dua yoktur ki, şu üç sonuç arasında olmasın: “Ya istediği hemen verilir, ya lehine ertelenip saklanır, yahut da dua bir günahına kefaret olur” (el –Muvatta. Kur’an 29.36) Bu sebeple imanımız ve dualarımı her birimiz için, nimettir, zaferdir ve cennettir.

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593