Bugünkü adi Mehmet Akif Ersoy, o yillardaki adi 27 Mayis Ilkokulundan mezun oldum; yil 1965-1966…
Bizim zamanimizda ilkokuldan, ortaokuldan, liseden mezun olurken tüm derslerden girdigimiz mezuniyet sinavlari yapilirdi.
Bu sinavlardan birinde, ilkokuldan mezun olurken Türkçe sinavinda kompozisyon yazmamizi istediler.
Konu: Ileride ne olmak istiyorsunuz, niçin? sorusuydu.
Benim yazdigim kompozisyon çok begenilmis…
Ögretmenlerim çagirdi, yazdigim kompozisyonu okuttular bana, sonra alkisladilar. Çok güzeldi… Hala unutamam.
Mezun olduk, ortaokula gittim.
Bir zaman sonra ögrendim ki benim o kompozisyonum çerçevelenmis, okulun duvarina asilmis.
Duyunca nasil sevindim. Gidip asili oldugu yerde görmek istedim.
27 Mayis Ilkokuluna gittim, yoldan okulun bahçesine açilan kapiya vardim. Içeri girecektim ki bir ses gürledi, aklim basimdan gitti.
Kendime geldigimde birisi kolumdan tutmus; “Gel buraya, sen nasil okulun bahçesine girersin?” diyor… Beni okula dogru sürüklüyordu.
Okulun müdür odasina götürdü beni.
Oturdu makam masasina, pes pese; “Niye geldin? Kimsin sen? Ne yapacaktin okulda?” sorulariyla nefesimi kesiyordu adeta.
Konusup cevap veremiyordum; dilim tutulmus, agzim kitlenmisti.
Aglamaya basladim.
Azarladi beni, “Aglama, aglayarak kurtulacagini mi saniyorsun?” dedi.
O ara kapi çaldi, okulun hademesi geldi sessizce kulagina bir seyler söyledi.
Kalkti disari çikacakken beni hademeye teslim etti, “Ayrilma, ben birazdan gelecegim.” dedi.
Hademeyi taniyordum, bizim ögrencilik yillarimizdan Ahmet amca dedigimiz, sevdigimiz biriydi.
O da beni tanidi.
“Ne oldu, ne yaptin da Müdür Bey seni yakalayip buraya getirdi?” dedi.
Ahmet Amcanin yaninda kendimi biraz rahatlamis hissetim.
Anlattim ona, “Mezun olurken yazdigim kompozisyon okulun duvarina takilmis. Onu görmek için geldim.” dedim.
O sirada Okul müdürü geri geldi, yerine oturdu; Ahmet amcaya çikmasini söyledi.
Ahmet amca; “Müdür bey, bu çocuk buradan mezun. Yazdigi yazi okulun duvarina takilmis, onu görmeye gelmis.” dedi.
Okul Müdürü, “Anlamadim ne yazisi, ne çerçevesi? diye sordu.
Ahmet Amca döndü bana, konuyu benim anlatmami istedi.
Ben Ahmet amcadan da cesaret alarak anlattim konuyu Müdür Beye…
Müdür Bey yerinden kalkti, “Hangi yaziymis bakalim…” dedi.
Birlikte okulda koridorlarin açildigi salon kismina geçtik.
Ben bakar bakmaz yazimi tanidim, isaretle gösterdim; “Bu yazi.” dedim.
Müdür Bey gitti, yaziyi okudu; “Sen bunu görmek için geldin. Öyle mi? dedi.
Önceki ses tonundan eser yoktu; yüzündeki sertlik gitmisti.
Bu sefer kolumdan degil elimden tuttu, tekrar götürdü Müdür odasina yer gösterdi, oturttu.
“Çok güzel yazmissin, aferin.” dedi.
Okulun bahçesine yabanci ögrencilerin hatta büyüklerin geldigini, ögrencileri rahatsiz ettiklerini, bu yüzden bahçeye girmek isteyenleri caydirmak için böyle sert davrandigini söyledi.
Ayrica bundan böyle yazimi görmek için istedigim zaman okula gelebilecegimi belirtti.
Gitti, Müdür odasindaki dolaptan bir kitap çikartti, Ömer Seyfettin’in öykülerinin yer aldigi bir kitap. Uzatti bana; “Baristik degil mi?” dedi.
Bu müdür kim miydi?
Irfan Isik…
Yillar sonra kendisiyle Ünye Kent Gazetesi’nde yollarimiz kesisti.
Köse yazilari yaziyordu gazetede… Ayrica Ünye üzerine arastirma yazilari yayinlatiyordu.
Her yazisini bir solukta okuyan sadik bir okuyucusu oldum.
Bol bol bol sohbet ederdik Ünye üzerine.
Ayrica arkeoloji tutkunu, bu konuda okuyan, gezen, gören… Bunlari baskalariyla paylasan degerli bir hazineydi.
Kendisiyle zaman zaman bazi gezilerimiz oldu.
Bunlardan sonuncusunu Çorum’a Hattusas ve Alacahöyük ören yerlerine yaptik.
Oralarla ilgili okuduklarini canli canli görünce nasil heyecanlaniyor, Hitit uygarligi ile ilgili bizi nasil heyecanla bilgilendiriyordu…
Irfan Isik hocamizi maalesef kaybettik. Aramizdan ayrildi.
Çok degerli bir bilgi kaynagimizi, rehberimizi, kaybettik.
Her seyden önemlisi; adiyla, soyadiyla müsemma çok önemli bir irfan kaynagimizi, isigimizi kaybettik.
Gazetelerde, dergilerde, internet sayfalarinda yazdigi yazilari… Yayinladigi kitaplariyla aydinlanmaya devam edecegiz bundan böyle.
Nurlar içinde yat Irfan Hocam, mekanin cennet olsun.


