İsrail sudan için uzun süredir Nil’den Fırat’a saplantılı ürettiği planlarını alttan alttan uygulamaya çalışırken, bunu artık aşikâre sahada direkt uygulamaya başladı.
Birleşik Arap Emirlikleri’ni ve Suudi Arabistan’ı da yancılığa monte etti.
İsrail Sudan’ı hem topraklarından akan Nil Nehri hem de zengin altın rezervleri bakımından kontrol altına alması gereken önemli bir yer olarak görmektedir.
Vahim olan şu ki: Birleşik Arap Emirlikleri destekli Hızlı destek kuvvetleri adlı, başında Sudanlı bir Generalin olduğu sapkın taşeron güç, Hükümet güçlerini devirmek ve Sudan’ı parçalamak için silahlı terör estirmekte ve bunu yaparken çoluk çocuk demeden sivilleri de katletmektedir.
Hiç şaşırmadım, bu merhamet yoksunu çapulcuları Amerika’da destekliyor.
Meseleyi kamufle etmek için İsrail ve Amerika sorunun gerisinde durarak, Suud ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni taşeron olarak kullanıyor.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’de Sudan’daki savaşın kontrolden çıktığı uyarısını yaptı.
Sudan’da bu sözde kendilerini hızlı kuvvetler diye nitelendiren haysiyetsiz yapılanma kendileri de Sudanlı oldukları halde, İsrail ve Amerika’nın dümen suyunda kentlerde infaz, şiddet ve tecavüzler yapmaktadırlar. Bunlar ülkeyi parçalayarak üçe bölmek istiyorlar. Sudan hükümeti Türkiye’ye yardım çağrısı yaptı. Biz tabi güçlü bir ülkeyiz ama nereye kadar ne yapabiliriz bunu da iyi düşünüp tartmak durumundayız.
Suudi Arabistan da kaldığım dönemden Sudanlı iki arkadaşım var, ancak onlar ulaşamıyorum.
Bir gün iş arkadaşım Sudanlı Ahmet ile biraz tehlikeli bir ortamda çalışırken bana şunları söyledi: Arif, eğer buradan düşer ölürsem, işte nişanlımın adresi, ona mektup yazar ve onu çok sevdiğimi söylersin. Ben de dedim ki: Ahmet, sen hayırlısıyla Sudan’a gider sevdiğinin yüzüne karşı kendin söylersin onu ne kadar sevdiğini.
Türkiye bölgesel güç olarak tabi Sudan’da olan hadiselere duyarsız kalamaz. Güçlü devlet tecrübesi ve aklıyla bu nokrada en doğru hamleleri yapacaktır.
Türkiye İsrail’in riskli bulduğu ve çekindiği ülkelerin başında gelmektedir.
Netanyahu’nun canını sıkan şey, her şeye razı ettiği Trump’ı Türkiye’yi sınırlaması için yeterli derecede ikna edememesidir. Zira Trump hem kendini zorunlu gördüğü için İsrail’e destek vermekte, hem de Netanyahu’yu şımarık ve arsız biri gördüğü için sevmemektedir.
Bu yüzden Türkiye ve Erdoğan’ı hafife almamasını telkin etmektedir.
Diğer yandan orta doğuda geniş bir alanda hâkim olma planlarını uygulamaya hız vermiş olan İsrail, planlarının parçası olarak: Kıbrıs’ta çok hızlı hareket ederek hem üsler kurmakta, buna ilave olarak Kıbrıs Rum kesimini silahlandırmakta, KKTC topraklarında çeşitli adlar şirketler ile maskeleyerek daha fazla arazi almaya çalışmaktadır.
Geldiğimiz noktada bizde Türkiye ile beraber çalışacağız diyen Cumhurbaşkanı Erhürman, aynı zamanda Rum yönetimi Lideri Nikos’a da zeytin dalı uzatmaktadır.
Kıbrıs seçmeni, çoğunlukla gençler de zaten CTP lideri ve adayı Erhürman’ı Güney Kıbrıs ile birleşmek, Federal Devlet olmak, Avrupa Birliği pasaportuna sahip olmak istek ve düşünleriyle seçmişlerdir.
İsrail Kıbrıs ta Türk askerini istememekte kalmayıp, aynı şeyi Gazze için de düşünmekte, Gazze de Türk askeri istememektedir. Bir İsrail kanalında konuşan Güvenlik uzmanı konuşmacı, Ankara’nın gittikçe artan bölgedeki etkinliğinin İsrail için ciddi bir risk oluşturduğunu dile getirerek, eğer Türk askerleri Gazze’ye girerse bu ciddi bir stratejik hata olur, yeni bir mavi Marmara olayı yaşanır, dedi.
Ancak İsrail de bu tür görüşler peş peşe çeşitli platformlarda açıklanadursun, Trump’un Türk askerinin de Gazze’de olacağına dair düşüncesi güncelliğini koruyor.


