AHMET DERYA VARİLCİ


Karadeniz Arkeolojisi – Grek Kolonileri (MÖ. 750-550)


Bir kavmin ya da bir kent halkının tarımsal veya ticari faaliyetlerde bulunmak için kendi sınırları dışında elverişli topraklarda üsler kurup orayı yurt edinme sürecine “kolonizasyon” denir.

Eski Yunan kolonileri, genellikle ana kentlerden uzak, denizaşırı yerlerde kurulmuşlardır. “Dor istilası” nedeniyle Ege Denizi’ni aşarak güneye inen ve Yunanca konuşan kimi topluluklar buralarda elverişli buldukları topraklara yerleşmişlerdi. Her ne kadar ilk denizaşırı iskân faaliyetleri bir kolonizasyon hareketi olarak kabul edilebilirse de gerçek kolonizasyon, Eskiçağ tarihi literatürüne “Büyük Kolonizasyon Dönemi” olarak geçen; Ege, Marmara, Akdeniz ve Karadeniz kıyılarında çok sayıda koloninin kurulduğu, MÖ: 750-550 arasına ilişkin 200 yıllık bir süreçtir.

Hellen Kent devletleri deniz aşırı ülkelerde yeni yerleşim alanları kurmaya başlamışlardır. Her koloninin ana kenti vardır. 

Karşılıklı ticaret ve kültür alışverişi sonucu yeni bir ivme kazanan insanlık tarihi, sonuçları itibariyle hızlı bir evrim sürecine girmiştir. Hellen kolonilerinin bulundukları bölgedeki yerel halk ile kültürel etkileşimlerde bulunması, farklı kültürleri öğrenmelerini ve bunları Yunanistan ana kıtasına taşımalarına yol açmıştır.

Miletos’un başta Marmara ve Karadeniz olmak üzere değişik bölgelerde 90 kadar koloni kurduğu bilinmektedir. Karadeniz sahili başlangıçta Yunanlılar için gerek eski efsanelerin etkileri, gerekse bölgedeki yerli halk ile ilişki kurma konusunda çektikleri zorluklar nedeniyle daha az koloni kurulan bir bölgedir.

Sinope MÖ 8. yüzyılda Miletos tarafından Karadeniz’de kurulan ilk koloni olmuştur.

Yunanistan anakarasından gelen Megaralılar ve Boeotialıların birlikte kurdukları Herakleia Pontika (Karadeniz Ereğlisi) bir başka önemli Karadeniz kolonisidir.

Anadolu’da kurulan kentlerin eski yazıtlarda ve yazılı belgelerde bahsi geçmesi, Antik Çağ tarihçileri ve coğrafyacılarının günümüze ulaşan eserlerinde yer alması, 18. Yüzyıl Anadolu araştırmalarına ışık tutmuştur. Arkeolojik yüzey araştırmaları ve kazılar bu dönemde başlamıştır. Osman Hamdi Bey’in öncülüğünde bu araştırmalar Batılı bilim insanlarının (siyasi mülahazalarla da olsa) etkisiyle genişlemiştir. Nitekim Cumhuriyet Dönemi’nde  Alacahöyük kazısı ilk ulusal kazı olarak Orta Karadeniz coğrafyasında başlatılmıştır. Ardından Sinop, Samsun ve Trabzon yüzey araştırmaları ve arkeolojik kazılar gelmiştir. 

Grek Kolonizasyonu

“Büyük Kolonizasyon Dönemi” (MÖ. 750-550) çok daha sonraki Roma kolonileri veya modern anlamdaki “koloni” ifadesiyle tam bir uygunluk içinde değildir. O dönemde Eski Yunanlar zaten oldukça geniş bir coğrafyada hareket halindeydiler ve kurdukları “koloniler” (apoikia’lar) bir kısmı dışında bağımsız birer siyasal ve toplumsal bir kent-devleti niteliğindeydi. Diğer bir deyişle ana kent ile oradan giden toplulukların kurdukları kent veya kentler (yani koloniler) arasında doğrudan siyasal bir bağ bulunmuyordu; artık onlar ayrı birer kent-devleti statüsündeydiler. Bu nedenle M.Ö. 8.-6. yüzyıl arasında gerçekleşen ve modern literatürde “kolonizasyon” olarak adlandırılan bu süreci ve “koloni” tanımını iyi anlamaya çalışmak gerekmektedir.

Karadeniz’de ise durum biraz farklıydı.

Pontos’un yerli halkından çekindikleri için Eski Yunanlann bu bölgede koloni kurmaları kolay olmamıştır. Örneğin Strabon (VII. 298), “...İskitlerin yabancıları kurban ettiklerini, insan eti yediklerini, kafataslarından içki içtiklerini...", anlatmaktadır. Keza Kırım’daki Tauri ve Kafkaslardaki Kolkhisliler de Eski Yunanların çekindikleri kabilelerdendi. 

Karadeniz bölgesindeki en önemli koloni Miletosluların kurduğu Sinope (Sinop) idi. Eusebios kuruluş tarihini M.Û. 631 olarak vermektedir. Sinope’de balıkçılık çok önemli bir geçim kaynağıydı. Strabon (XII.545) Sinopelilerin balıkçılıkta ikinci olduklarını söylemektedir. Kent, ayrıca, mobilya kerestesi ve tuzlanmış ton balığıyla da ünlüydü. Fakat bu koloni kenti öylesine gelişmişti ki kendisi de Trapezus (Trabzon), Kotyora (Ordu) ve Kerasos (Giresun) gibi başka koloniler kurmuştu. Trapezus’un (Ksenophon, Anab. IV. 8.22) kuruluş tarihi Eusebios tarafından MÖ. 756 olarak verilmektedir. Trapezus bağımsız bir kent olmaktan ziyade Sinope’ye vergi ödeyen, ona bağlı bir koloniydi. O halde Trapezus’u kuran Sinope’yi de Trapezus’un kuruluşundan önceye (MÖ. 8. yüzyılın ilk yarısı) yerleştirmemiz gerekir. Sinope’nin tekeli, MÖ. 6. yüzyılda, Amisos (Samsun) tarafından kırıldı. Amisos, Miletos ve Phokaia (Foça) tarafından ortaklaşa kurulmuş bir koloniydi. Oinei (Ünye) ise, bu gelişmelerin ışığında Sinope yahut Amisos tarafından kurulmuş bir koloni kentiydi.

Bütün bunlar Eski Yunanların Karadeniz Bölgesi’ne M.Ö. 8. yüzyıl başlarında geldiğini göstermektedir.

Koloni Nasıl Kurulur?

Bir koloni kurma kararı tek  bir kişi ya da bir grup tarafından alınabileceği gibi, genellikle anakentteki halkın isteği doğrultusunda gerçekleşirdi. Arkeolojik kazılarda yahut yüzey araştırmalarında koloni kuruluşuna ait yazıtlar ele geçmiştir . Bu yazıtlarda koloni kurmak  ve kolonizasyonun nasıl gerçekleştirileceği, koloni kurucusunun  (oikistes) seçimi ve kolonistlerin toplanması, ana kent ile kolonin kent arasındaki ilişkiler ve koloninin statüsü gibi bilgiler yer alırdı. Koloni kurucusu tüm sorumluluğu taşıdığından, onun seçimi çok önemli bir işti. Kurucu ilk olarak, Delphoi'da ki tanrı Apollon'un kehanet merkezine danışır ve onaylanırdı. Kolonistler ilk yola çıktıklarında kadınları beraberlerinde götürmezlerdi; ancak koloni kurulduktan sonra kadınlar da giderdi.

Bazı koloniler yerli halk kovulduktan sonra kurulurdu; bazen de Herakleia Pontike (Karadeniz Ereğlisi) örneğinde olduğu gibi, yerli halk köleleştirilirdi. Koloni kurulacak yerin genellikle deniz ya da ırmak kenarında olmasına dikkat edilirdi. Toprak, ad çekme (kura) ile kolonistler arasında paylaştırıldığından, bir kolonistin sahip olduğu toprak parçasının adı “hisse/pay” anlamı taşıyan Eski Yunanca kleros olarak anılırdı. Kurucu ölünce kolonizasyon süreci tamamlanmış demekti. Kurucu ölümünden sonra “kahraman” ilan edilir ve tapınım görürdü. Ana kent ile koloni arasındaki siyasal kurumlar, kültler, takvim ve konuştukları dilin lehçesi birbirine benzerdi.

Koloniyi kuran ana kent ile koloni kent arasında ekonomik ve dinsel bağlar vardı. Her ikisinde de aynı tanrılara tapılırdı. Fakat koloni kenti, kendisini kuran ana kentten bağımsız ve özgür idi. Dolayısıyla, kendi anayasası, yönetim organları ile her koloni (apoikia) aslında bir kent-devleti (polis) idi. Bir de, yalnızca ticari amaçla kurulmuş olan pazar yerleri ya da küçük ölçekte ticari merkezler vardır ki, bunlara da emporiori (çoğulu emporia) denir.

Emporion, kent-devleti statüsündeki koloni kentinden gerek hacim, gerekse yönetim şekli bakımından daha küçük olup ticari çıkarlar için kurulmuştur; siyasi özerkliği yoktur.

Grek Kolonizasyonu Evreleri

Büyük Kolonizasyon Dönemi’ndeki koloni hareketinin iki aşamalı olarak gerçekleştiği kabul edilmektedir:

1. Evre: M.Ö. 750-650: Bu evrede sınırlı sayıda kent, kolonizasyonda rol oynar. Euboia Adası’ndaki Eretria ve Khalkis ile Megara ve Korinthos’dan giden kolonistler, Sicilya ve  Güney İtalya ile Khalkidike yarımadasına yerleşirler.

2. Evre: M.Ö. 650-550: İkinci evrede yoğun bir kolonizasyon hareketi görülür. Bu kez, Ege’nin kuzeyinde Trakya, Çanakkale, Marmara ve Karadeniz Bölgesi yoğun bir kolonizasyona sahne olur. Güney İtalya ve Sicilya’nın yanı sıra, Kuzey Afrika, Fransa ve İspanya’da da koloniler kurulur.

Grek Kolonizasyonuna Neden Olan Etkenler

Kolonizasyonun birkaç nedeni vardır. Bunlardan biri, tarım yapılabilecek topraklara olan gereksinimdi. Bu tür nedenlerle kurulmuş koloniler “tarımsal” nitelikli idiler. Bir başka neden, kendi ülkelerindeki olanaksızlıklar idi. Yani kendi kendine yeterli olabilmek için öz kaynaklara sahip olamamak, yaşam koşullarını zorlaştırıyordu. Bu nedenle, ticari faaliyetlerde bulunarak gelişmek istiyorlardı. Bu tür nedenlerle kurulmuş koloniler “ticari” nitelikli idiler. Antik kaynaklarda kolonizasyon nedenlerine ait bazı bilgiler bulmak mümkündür: Kıtlık, düşman tarafından bozguna uğratılma, komşularıyla geçimsizlik, yoğun nüfus artışı, maden yataklarına sahip olma arzusu. Dolayısıyla, kolonizasyonu tek bir nedene bağlamak doğru değildir. 

Özetle söylersek, kolonizasyonun nedenleri:

1.Yunanistan’ın büyük kesiminin dağlık olması ve tarıma elverişsizliği. 

2. M.Ö. 8. yy da gelişen sanayi ürünlerini pazarlama ihtiyacı yani ticaret ve Yunanistan’da zaman içinde artan nüfusa yeni topraklar, yeni pazarlar sağlamak. 

3. İç siyasi kavgalar.

4. Maden yataklarına sahip olma arzusudur.

Kolonizasyonun sonuçları ise, Yunanların yabancı ülke halkları ile kaynaşması, kendilerinden farklı dil konuşan insanları (barbarai) ve onların kültürlerini tanımaları, Yunan kültürünün yayılması ve yabancı kültürlerden etkilenmesi, Ege, Akdeniz ve Karadeniz dünyasındaki ticaretin yoğunlaşmasıdır. Kolonizasyon süreciyle bir anlamda antik dönemin dünyası küçülmüştür.

Bu durum, ister istemez oluşan bir Hellenleştirme izlenimi uyandırmaktadır.

Karadeniz keşfedildikçe Pontos deyişi, mitoslardaki yerini alarak Yunan tanrılarıyla ifade edildi. İason (Yason) ve Argonotları Altın Postu bulmak üzere Karadeniz’e açılmaları ve benzeri mitoslarla Karadeniz’in konuk sevmeyen “kara” yüzü konuksever anlamındaki Pontos Euksinos’a dönüşmüştür.   

 

Kaynaklar:

Oğuz Tekin - Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İletişim Yay. 2008

Ksenophon, Anabasis (On Binlerin Ric’ati), Çev. Hayrullah Örs, Remzi Kitabevi, İst. 1939, 

Strabo, Coğrafya (Geographika XII-XII-XIV), Arkeoloji ve Sanat Yay. İst. 1993

Murat Arslan, Arrianus'un Karadeniz Seyahati (Arriani Periplus Ponti Euxini), Odin Yay. 2005

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593