AHMET DERYA VARİLCİ


Karadeniz Arkeolojisi – Yason ve Argonotlar


Yason ve Argonotlar mitolojisi, Grek kolonizasyonu için yaratılmış bir destandır. Bu olayın tarihi ve edebi metinlere yansıması, ozonlar tarafından söylenmesi ve kulaktan kulağa taşınarak yüzlerce yıl varlığını koruması kaçınılmazdır. Yason ve Argonotlar efsanesi bunlardan biridir.[1]

 

Grek Kolonizasyonu ve Argonautlar Efsanesi

 

Karadeniz’de yürütülen kolonizasyon hareketlerinin mitolojiye yansıması birçok efsanede karşımıza çıkmaktadır. Grek mitolojisinde var olan bu efsaneler, Greklerin Karadeniz kıyıları hakkında M.Ö. 8. yy. sonundan itibaren bilgi sahibi olduklarını gösteren önemli kanıtlardır. Bunlardan biri olan ve Rodoslu Apollonios tarafından, M.Ö. 3. yüzyılda kaleme alınan Argonautlar Efsanesi, İason ve arkadaşlarının altın postu aramak için, Yunanistan’dan Gürcistan’a olan seferini ve karşılaştıkları olayları anlatır.[2]

Yunanlılar denizci bir kavimdi ve deniz aşırı ülkelere ulaşmaları zor olmadı. MÖ. yy.da başlattıkları kolonizasyon faaliyetleri, öncelikli olarak Ege ve Akdeniz, daha sonra ise Marmara ve Karadeniz kıyılarına kadar gelip dayandı. Karadeniz’deki Grek kolonizasyon hareketi M.Ö. 750 ile 550 yılları arasında gerçekleştiği ve yaklaşık 200 yıl sürdüğü kabul edilir. Ancak Homeros’un destanlarının yanı sıra Argonautlar efsanesi gibi destanlar Greklerin kolonizasyon hareketlerine çok daha önce başladıklarını göstermektedir (Tarhan  972, 35). Kolonizasyon faaliyetleri için birçok sebep ileri sürülse de asıl sebep ekonomiktir (Atasoy 1997, 3). Özellikle balıkçılık, maden (Çapar 1991, 319-326), köle ticareti Tsetskhladze 1994, 114; Tsetskhladze 2005, 26-27) tahıl, kereste gibi birçok ürün bakımından zengin topraklara ve denizlere sahip Anadolu’nun, nüfusu gittikçe artan ve hammadde yönünden sıkıntı çeken Grekler için bir kurtuluş kapısı olmasıdır (Cawkwell 1992, 289). Karadeniz’in kolonizasyonu sürecinde özellikle Miletlilerin ortaya çıkmasının temel nedeni olarak, doğu sınırlarında ortaya çıkan Lidya devletinin Milet’in iç kesimlerle olan bağlantısını kesmesi ve ekonomik yönden Miletlileri geriletmiş olmasına bağlanır (Atasoy 1997, 3) Bu süreç doğal olarak Miletlileri yeni yollar arayışı içine sokmuştur. Eğe ve Akdeniz Bölgesi’ndeki liman kentlerinin diğer uluslar tarafından kolonize edilmiş olması, Miletlilerin başka bölgelere yönelmelerine sebep olmuştur. Bu süreçte gelişen teknolojiyle birlikte özellikle penteconter adı verilen 200 kişiye kadar yolcu taşıyabilen büyük gemilerin yapılmış olması bu kapsamda oldukça önemlidir (Roebuck 1959, 31-32). Güçlü ve sağlam gemilerin yapılmasıyla birlikte, Miletlilerin daha önce güvenli olmadığı için çıkamadıkları Marmara’ya ve Karadeniz’e koloniler kurmalarına olanak sağlamıştır. [3]

Karadeniz arkeolojisi için Grek kolonizasyonu önemli bir evredir. Bu evrede kurulan kentlerin varlığı Antik Çağ  yazarları tarafından kaleme alınmış, arkeologların yüzey araştırmaları ve kazılarına rehber olmuştur. Bölge tarihinin anlaşılması, demografik oluşumu  ve kentsel evrimi Grek kolonizasyonu ile doğrudan alakalıdır.

 

Konuk Sevmeyen Deniz

 

Balıkçılık, maden ve kereste gibi zengin ürünlere sahip Karadeniz kıyıları, giderek toprakları nüfusuna yetmeyen ve hammadde sıkıntısı çeken Yunanlılar için bulunmaz bir nimetti. Ancak başlangıçta Greklerin Karadeniz’e açılmaları hiç te kolay olmadı.

Barbar olarak nitelendirdikleri bölge halkı, tıpkı Karadeniz’in hırçın coğrafyası gibi yırtıcı ve haşindi. Bin bir tehlikeyle dolu bu diyar için Yunanlılar “Pontus Aexeinos” (Konuk sevmeyen deniz) diyorlardı.

Neden bu bölgeye “Konuk Sevmeyen Deniz” yahut “Karadeniz” deniyordu?

Anadolu’nun bu kuzeydoğu kıyı kesimi Hellenler tarafından önceleri yalnızca Πόντος “Pontos” denilmekteydi ve deniz anlamına gelmekteydi.[4] 

Bölgeye yapılan ilk denizaşırı yolculukları sonrasında Πόντος Ἄξεινος “Konuk sevmeyen Deniz” demeye başladılar.

Gidenler ya Karadeniz’in hırçın dalgalarında kayboluyor yahut karaya ulaştıklarında başlarına korkunç şeyler geliyordu.

Karadeniz’e bütün dillerde “Kara” denmesinin özel bir nedeni vardı. 

Fırtınalı-dalgalı denizi, dağlarla çevrili bölgenin kuzey rüzgârlarının getirdiği kara bulutlardan dolayı her daim kararmış gibi görünmesi bölgeye “Karadeniz” denmesinin başlıca nedeni olabilirdi.

Bir başka coğrafi neden; Ünye’deki gibi bazı kıyılarının siyah kumlu olması… 

Belki de en önemli etken, Karadeniz halklarının etnik yapısıydı.

Bölgeye gelip yerleşen kavimlerin savaşçı karakterleri bu denizi Karadeniz yapmıştı.

Kaşkalar, Kimmerler ve İskitler bölgede isimlerinden sıkça söz edilen kavimlerdi.

Homeros Destanı, Herodotos Tarihi ve Xenephon’un Anabasis’i bölgede yaşayan halkların pek te tekin olmadıklarını belirtiyordu.

İnsanların kafalarını kestikleri hatta insan eti yedikleri yönünde bilgiler vardı. 

Kolonizasyon öncesi Yunanlıların Karadeniz’e “Konuk Sevmeyen” deniz demesinin en büyük sebebi bu halkların varlığı olmalıdır.

Koloni Döneminde ise Karadeniz “Konuksever Deniz” anlamına gelen Πóντος Εὔξεινος (Pontos Eukseinos) olarak adlandırılmaktaydı. Romalılar da Pontos Eukseinos kelimesini Hellenler’den almışlar, Pontus Euxinus şeklinde kullanmışlardır.

Karadeniz insanlarının son örneği, Roma egemenliği öncesine kadar bölgede egemenlik kuran Pontos Krallığı’dır. Kaşka, Kimmer ve İskit kavimlerinin devamı niteliğindedir.

Yunan Mitolojisinde “Yason ve Argonautlar” öyküsü,  Karadeniz’i “Konuksever Deniz” yahut “Dost Deniz” biçimine dönüştüren “Pontos Eukseinos” söylemini getirmiştir.

Böylece Yunanlılar, Karadeniz’i kolonileştirmenin psikolojik zeminini oluşturmaya çalışmışlardır.

 

Yason ve Argonotlar

 

Yason (Iason, Jason), Yunanistan’ın Kuzeydoğusundaki Iolcus krallığının veliahdıdır. Ancak krallığı amcası Pelias ele geçirmiştir. Annesi Alcimede henüz çocuk yaştaki Yason’u kaçırarak mutlak bir kıyımdan kurtarır ve kendini büyüten bir Kheiron (Kentaur; at adam) tarafından yetiştirilir. Büyüyünce Yason gidip amcasından hakkı olan tahtı ister. Ancak tahta geçebilmesi için Kolklhis Kralı Aietes’ten Altın Post’u alıp getirmesi gerekmektedir.[5]

Bu yolculuk için rakibini gönderebileceği en uygun yer; azgın dalgaların, canavarların ve korkunç büyücülerin diyarı Karadeniz’dir. Yason, Altın Post’un ve krallığın bedeli olan bu yolculuğa çıkmayı kabul eder.

Karadeniz’e yapacağı yolculuk için Argo adında özel bir gemi yaptırılır. Geminin gövdesi Dodona’daki Zeus tapınağında bulunan kutsal bir kavak ağacından yapılmıştır ve çok güçlüdür. Gemi yapımcısı Argus’un tasarladığı bu gemi Athena tarafından kutsanır. Özel pruvası sayesinde karşılaştıkları ölümcül tehlikelerden sıyrılabileceklerdir. Argo, Yunanca’da “hızlı” demektir; gerçekten de bu gemi 55 kürekçisiyle benzerlerinden oldukça hızlıdır. Kalabalık mürettebatı yanında çok sayıda savaşçı taşımaktadır

Efsanevi gemi Argo’da Yason kendisiyle birlikte yolculuk etmeleri için Herakles, Polydeuces, Peleus ve Orpheus gibi Yunanistan’ın en büyük kahramanlarını ikna etmiştir. Kahramanlardan oluşan bu grup Argonotlar olarak bilinir.   

Teselya’daki bir limandan denize indirilen Argos gemisi, Apollon’a sunulan adaklar ve törenlerden sonra denize açılır. Yolcuk sırasında türlü engellerle karşılaşırlar. Yason ve Argonotların yolculuğu, hava muhalefeti, deniz canavarları, çarpışan kayalar ve daha birçok aşılması güç engellerle dolu olduğu için abartılı bir rota izler. Yolculukları boyunca; özellikle dönüş yolunda Karadeniz’den, Tuna Nehri’ne, Adriyatik’ten Akdeniz’e doğru bir rota izlenir. 

İlk durakları Lemnos Adası’dır. Burada kocaları öldürülmüş kadınlar tarafından karşılanırlar. Kadınlar tarafından baştan çıkarıldıkları için yolculuk uzar. 

Çanakkale boğazından girerek Kapıdağ Yarımadası’na varırlar. Burada Delionlar Kralı Kyzikos’u yanlışlıkla öldürürler.  Mysia’da (Mudanya) bir su perisi tarafından kandırılan Hylas’ı aramak için Herakles gemiden ayrılmak zorunda kalır.

Kadıköy’e yerleşmiş ünlü bir boksör olan dev Amykos’u boks sporunun mucidi Polydeukes’un yenmesinin ardından, Zeus’un köpekleri olarak bilinen kuş benzeri Harpialar’ın elinden Phineus’u kurtarırlar.

Kör bir kahin olan Phineus, Argonotlara Karadeniz’e ulaşabilmeleri için gerekli bilgileri verir. İstanbul Boğazı’ndaki Çarpışan Kayalar’ı (Cyanea veya Symplegad’lar) nasıl geçeceklerini söyler. 

Gidiş yolundayken Themiskyra (Terme) veya Kerasus (Giresun) adasındaki Amazonlarla karşılaşırlar, Kolkhis’e vardıklarında kendilerini yeniden ölümcül görevler bekler. Dönüş sırasında Fatsa ile Perşembe arasında mola vermek zorunda kalırlar. Yason Burnu adıyla anılan bu yer, efsanedeki kahramanın adını taşır. 

Sonuç olarak Argonotlar efsanesinin ana teması daha uzak iklimlere açılma dürtüsü yani koloni elde etme çabasıdır. Karadeniz’in konuk sevmeyen kara yüzü efsaneler sayesinde “Konuksever Deniz” anlamına gelen “Pontos Eukseinos”a dönüşür. 

Şimdi şu soruyu sormak gerekir: Ünye bir Milet kolonisi miydi, ne zaman ve nasıl kuruldu?

 

Kaynaklar

 

Akın Temür, Karadeniz'de Grek Kolonizasyonu ve Argonautlar, Kongre Bild. Sam. 2017

Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul 1978, II. Baskı

Philip Wilkinson, “Efsaneler  ve Mitler”. Alfa Yay. 2014

Özhan Öztürk , Karadeniz Ansiklopedik Sözlük, İstanbul, Mart 2005, Heyamola Yay.

Behçet Necatigil, “100 Soruda Mitologya”, Gerçek Yay. İstanbul 1969

G. R. Tsetskladze, The Greek Colonisation of The Black Sea Area, Melbourne Üniv. 2008

 

 

 

 

 


 

[1] Argonaut’lar ve Altın Post öyküsünü en kapsamlı bir şekilde ele alan, MÖ. III. yüzyıl yazarlarından Rhodos’lu Apollonios’tur (Apoll. Rhod. Argon). Apollonios’un Argonautika adlı eserinde, efsane Iason ve Argonaut’ların Yunanistan’a dönmeleriyle son bulur. Iason ve Medeia’nın başından geçenler ise, M.Ö. V. yüzyılın ünlü trajedi

yazarlarından Euripides’in Medeia adlı eserinde anlatılmıştır. Iason ve Pelias’ı ilgilendiren bölümler ise, aynı dönem şairlerinden, Pindaros’un Pythia ve Olympia adlı şiirlerine; daha sonra da Apollodoros’un Bibliotheka adlı eserine ve Seneca’nın Medeia adlı tragedyasına konu olmuştur.

[2] Ayrıntılı bilgi için bkz. Doç. Dr. Akın Temür, Karadeniz'de Grek Kolonizasyonu ve Argonautlar, Kongre Bil. 2017

[3] Akın Temür, age. s. 478 

[4] Yunan mitolojisinde Aither ile Gaia’nın çocuğunun adı olan ve Hellence “deniz” anlamına gelen Pontos’a bölge adı olarak ilk kez MÖ 5. yüzyılda Herodotos’un ünlü eseri Historia’da rastlamaktayız. Ünlü coğrafyacı Amaseialı (Amasya) Strabon’da Pontos’un sınırlarını, Türkiye’nin Karadeniz’e kıyısı olan kuzeydoğu Anadolu sahilleri ve onun hinterlandı ile çizmektedir. Bölge sınırları konusunda Antik Çağ’dan zaman zaman farklı anlatımlar bilinse de, genel olarak doğuda Kolkhis (Gürcistan), batıda Paphlagonia (Kastamonu) ve güneyde Kappadokia arasındaki bölgeye verilen isimdir.

[5] Bu öykünün detayları çeşitli kaynaklarda farklı nüanslar içerse de, ana motif bellidir. Aralarında Homeros, Hesiodos, Aeschylus ve Euripides’in de bulunduğu Yunanlı yazarlar yanında, Romalılar Yunan mitlerini benimsedikten sonra da Ovidius ve Virgilius gibi nispeten yeni yazarlar da bu konuları şiirlerinde işlemiş, daha da ileri götürmüşlerdir. Argonotların öyküsünü derlerken, daha çok Azra Erhat’ın Mitoloji Sözlüğü’nü ve Philip Wilkinson’un “Efsaneler ve Mitler” isimli eserini esas aldık.

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593