İhsan Akbulut


Karadeniz Evleri: Ahşapla Kurulan Kültürel Bellek


Merhaba Değerli Ünye Kent Okuyucuları,

Geçtiğimiz yazılarda fındığın kültürel yankılarından söz etmiştik. Bu kez, Karadeniz insanının yaşam biçimini en iyi yansıtan mekânlara, yani evlerimize konuk olacağız. Çünkü bir bölgenin mimarisi, aslında kültürünün aynasıdır.

Karadeniz evleri, bölgenin orman zenginliğinin bir yansıması olarak ahşaptan inşa edilmiştir. Ahşap, yalnızca bir yapı malzemesi değil; doğayla kurulan uyumun, el emeğinin ve ustalığın bir göstergesidir. Her bir evde marangozun sabrı, ustanın mahareti ve doğanın kokusu saklıdır. Ahşabın sıcaklığı, eve sadece barınma değil, aynı zamanda bir ruh kazandırır.

Bu evlerin en dikkat çekici yanı, doğanın şartlarına gösterdikleri esneklik ve uyumdur. Yazın serin, kışın ise sıcak tutacak şekilde inşa edilen evler, iklimle kavga etmez, onunla birlikte yaşamayı öğretir. Kalın ahşap kütükler kışın soğuğunu içeriye sokmazken, yazın nemli ve bunaltıcı havaya karşı ferahlık sağlar. Evlerin pencereleri, gün ışığından en verimli şekilde yararlanacak biçimde yerleştirilmiştir; gün doğumundan batımına kadar ışığı içine alan bu yapılar, sadece gözü değil, ruhu da aydınlatır. Bu ışığı evin içine taşıyan sekilikler, kadınların mısır ayıkladığı, çocukların oyun oynadığı, yaşlıların gün batımını seyrettiği yerlerdir.

Karadeniz evinin mekânsal düzeni, toplumsal yaşantının ipuçlarını verir. Çoğu evde aile bir arada, tek odada yaşar. O oda gündüzleri oturma, akşamları yatma alanıdır; bazen misafir de aynı mekânda ağırlanır. Bu sadelik, toplumsal dayanışmanın ve aile içi yakınlığın mekânsal ifadesidir. İlginçtir ki bu evlerde tuvalet bulunmaz; ihtiyaç için dışarıdaki küçük yapılar kullanılır. Bu durum, hem mekânın hijyen anlayışını hem de geçmişteki yaşam koşullarını yansıtan çarpıcı bir ayrıntıdır.

Evlerin bir başka dikkat çekici özelliği, alt katın hayvanlar için, üst katın ise insanlar için ayrılmış olmasıdır. Hayvanlar alt katta tutulduğunda üst kat insan yaşamı için daha sıcak ve konforlu kalır. Kışın hayvanların verdiği doğal ısı üst kattaki yaşam alanına katkıda bulunur; yazın ise serinliği korur. Ayrıca alt katta biriken hayvan gübresi, ahşap ve talaşla karıştırılarak tarımda kullanılır; bu da köy ekonomisine ve doğal döngüye katkı sağlar. Alt kat hayvanlar için güvenli bir mekân sağlarken, üst kat insan yaşamı için hijyenik ve düzenli bir alan sunar

Üst kat aynı zamanda hayat katı olarak da işlev görür; burada aile bireyleri günlük yaşamın çoğunu geçirir, misafirler ağırlanır, sosyal ve kültürel etkinlikler gerçekleşir. Hayat katı, sadece barınma değil, aynı zamanda toplumsal ilişkilerin ve kültürel pratiğin sürdürüldüğü merkez olarak karşımıza çıkar.

Günümüzde evlerin alt katları otopark olarak kullanılırken, geçmişte alt katın hayvanlara ayrılması da benzer bir işlev görüyordu. Nasıl ki alt kat otopark olarak evin değerini artırıyorsa, hayvanlar da evin en değerli bir parçasıydı. Sütleri, yumurtaları, yünleri ve iş gücüyle evin refahını doğrudan etkilerlerdi. Bu nedenle alt katın hayvanlara ayrılması sadece pratik bir düzen değil, aynı zamanda kültürel ve ekonomik bir değerin ifadesiydi.

Bahçelerde yükselen serenderler, ahşabın kültürle kurduğu ilişkinin bir başka ifadesidir. Yerden yüksek yapılan bu yapılar, fındık ve mısırın bereketini korurken, aynı zamanda toplumsal hafızanın simgesi hâline gelmiştir. Serender, köylü için üretimin güvenceye alınmasıdır; çocuklar içinse oyun ve hayal dünyasının canlı mekânıdır. Yüksek ayaklar üzerinde duran bu yapılar, sadece yiyecekleri korumaz, aynı zamanda doğayla uyum içinde olmanın mimari zekâsını gösterir.

Karadeniz evinin asıl kalbi içeride, ocak başında hayat bulur. Odunların çıtırtısıyla yanmaya başlayan ateş, yalnızca yemeği pişirmez; insanları bir araya getirir. Kaynayan mısır ekmeği tavası, dumanı tüten karalahana çorbası ya da közde pişen patates, paylaşmanın ve sohbetin eşlikçisidir. Ocak, evin kültürel sıcaklığını da taşır; “ocağı tütsün” duası, aslında bir yuvanın yaşaması ve kültürün devam etmesi dileğidir.

Kısacası, Karadeniz evi yalnızca taş ve tahtadan ibaret değildir. Sekilikten süzülen gün ışığı, serenderin gölgesinde kuruyan mısır koçanları, ocağın dumanına sinmiş yaşam ve kalın ahşap kirişlerde biriken zaman, birlikte toplumsal belleğin taşıyıcılarıdır. Bugün betonarme yapılar arasında giderek azalsa da, bu evler kimliğimizin ve kültürel köklerimizin sessiz tanıkları olarak yaşamaya devam ediyor.

 

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593