Türkiye’nin dış Türkler ve devletleri ile bağ kurma girişimleri cumhuriyet döneminde Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile başlamış, sonraki devlet adamları da bu yolu zamanın ruhunun elverdiği ölçüde devam ettirmişlerdir.
Burada tabi Sovyetler Birliği döneminde başta Ahıska Türklerinin sürgün edilmesi olmak üzere Türklere yapılan eziyetleri, Çin’in çok uzun süredir Doğu Türkistanlı Uygur Türkleri kardeşlerimize yaptığı eziyetleri, Jivkov döneminde Bulgaristan’da yaşayan Türlere yapılan eziyetleri bir tarafa not etmek gerekiyor.
İyi hatırlıyorum, rahmetli Turgut Özal Türklere yapılan zulümler karşısında Bulgaristan devlet Başkanı Jivkov’a: Oraya gelirsem ümüğünü sıkarım senin demiş, Türkiye’nin sert yüzünü göstermişti.
Türk devletler topluluğunun birlik beraberliğinin tesisi noktasında yapılan tüm çalışmaları takip ediyor ve değerli buluyorum. Bir olursak yirmi birinci yüzyılın Türk yüzyılı olmasını hiçbir güç engelleyemez. Ama gel gör ki bazı Türk devletlerinin dayanışma ruhunu zedeleyecek türde adım atmaları geleceğe dair umudumu sarsıyor.
Avrupa Birliği birkaç Türk devletini Güney Kıbrıs Rum kesiminde Diplomatik temsilcilik açmaları için markaja alarak YİRO gücüyle böylece ikna çalışmaları yaptı. Başarılı oldu mu? Evet oldu! Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan Güney Kıbrıs Rum kesiminde Diplomatik temsilcilik açma kararı aldılar.
Gazeteci Melih Altınok’un Cumhurbaşkanı Sayın ersin Tatar ile yaptığı röportaja göre Ersin Tatar Türk devletlerinin Güneyde temsilcilik açmalarına karşılık: Tamam bir şey demiyorum ama madem GKRY’ de temsilcilik açmaya karar verdiler, o halde KKTC’ de de açsınlar. Üstelik burada binlerce Türkmen, Özbek, Kazak, Kırgız kardeşimiz var. Güneyde böyle bir Türk kökenli nüfus yok, diyor.
Sayın Tatar doğru bir tespiti beyan ediyor. Siz Türk devletler topluluğu olarak bu birliği ileriye taşımaya imza atmışsınız, ama bu topluluğa şimdilik gözlemci sıfatıyla da olsa üye olan KKTC’ne değil de Rum kesimine diplomatik temsilcilik açıyorsunuz. Bu hangi kitaba sığar. Bu Türk Cumhuriyetlerinin derhal bu yanlıştan dönmeleri, en azından en kısa zamanda KKTC ’tinde de Diplomatik temsilcilik açmaları gerekir.
Daha önceki yıllarda hem Türki Cumhuriyetlerin Rusya’nın arka bahçesi olması, hem de Türkiye’nin NATO Avrupa ülkeleri ve Amerika’ya bağımlı hareket etmesi ve buna ilaveten çeşitli sebepler dolayısıyla birlik sağlamak zor oluyordu. Ancak bu gün Türki Cumhuriyetler kısmen olmakla birlikte eskisi kadar Rusya’ya bağımlı değildir, Türkiye’de eski Türkiye değildir. Dolayısıyla, Türk Devletler topluluğunun güç birleşiminde ilerleme kaydetmesi eskisi kadar engellere tabi değildir.
Burada olması gereken, diplomatik manevra kabiliyeti iyi tasarlanmış politikalarla adım adım ittifakı bölgesel bir güç haline getirme çabalarını diğer güçleri de ürkütmeden hızlandırmaktır.
Tabi Türk birliğinin sağlanması kolay olmayacak, engellerle karşılaşılacaktır.
Bu engeller azim ve zamanla aşılabilir. Asıl olması gereken zorlukları aşmada birlik ruhunu iyi sağlamaktır.
İşte tam da burada dört Türki Devletin Avrupa Birliğinin baskısıyla Kuzeyi bırakıp Güney Kıbrıs’ta diplomatik temsilcilik açmış olması safların olması gerektiği gibi tutulamadığı izlenimi veriyor.
Arap devletleri arasında dayanışma yoktur. Türki Devletler topluluğunda da dayanışma inşa edemediğimizde İslam âlemi üzerindeki emperyalist oyunların bertaraf edilmesi daha da güç hale gelmiş olacaktır. Bu durum ise sorunları telafisi zor, hatta kronikleşmiş haliyle belki de imkânsız hale gelecektir.
En kısa zamanda Türk Devletler topluluğu arasında lehçe ve alfabe birliği, ekonomik ve askeri işbirliği sağlanmalıdır. Bunun hallolması da ancak Türkiye’nin liderliğinde inşa edilebilir