Anadolu halkını içine düştüğü sıkıntılardan kurtarmak üzere, o çağın büyük Türk düşünürleri halkı bilinçlendirme ve örgütlendirme faaliyetlerine giriştiler.
Ahiliği benimseyen bu görüşe sahi çıkarak örgütlenenler devlete karşı gelmiyor; aksine her kesimdeki halk ile uzlaşma içerisinde ülkede huzurun ve barışın sağlanması için çalışıyorlardı. Bu gruptakiler islam dininin koyduğu kaideleri kabul ederken, İslama aykırı olmayan eski Türk geleneklerine de bağlı kalıyorlardı. Bu anlayış, barışla birlikte Ahi birliklerinin süratle güçlenmesine ve yayılmasına sebep oluyordu. Devletle çatışma yerine devletin güçlenmesi, bu anlayışın bir gereği olarak kabul ediliyordu.
Ahi birliklerine hakim olan hoşgörü anlayışı, her sahada uygulanıyordu. Bu anlayış her şeyden önce toplum barışını sağlıyor, kavga yerine barışı ve huzuru getiriyordu. Bu ise değişime ve yeni bir anlayışa geçiş sürecini başlatıyordu. Bu çağ bizce Anadolu Türk halkının aydınlanma çağıdır.
Bu çağda Ahi birliklerinde gençlere, ahlak ve sanat eğitimi birlikte öğretilerek, sanatkarlar yetiştiriliyordu. Birlik reislerinin kurdukları Ahi konuk evlerinde ve zaviyelerde, Anadolu'ya gelen henüz evi barkı olmayan aileler veya gelip geçen yolcular misafir ediliyorlardı. Bu mekanlar, aynı zamanda gençlerin ahlak ve terbiye eğitimi gördükleri okuldu. Kurulan bu zaviyelerin yakınında çok geçmeden evler yapılıyor, iş yerleri açılıyordu. Aynı iş kolundaki sanatkarlar, bir yerde toplanarak sanayi sitelerinin oluşmasına, çarşıların kurulmasına imkan veriyordu.
Ahi teşkilatlarında yetişen ustalar, yanlarında çalıştırdıkları gençleri meslek sahibi, özellikle bir sanat sahibi yaparak onların şehir hayatına geçişini ve bu hayata uyumunu kolaylaştırıyordu. Örneğin, Moğollar Kayseri'yi işgal ettikleri zaman, Kayseri'de bir debbahlar çarşısı, bir örgücüler mahallesi, bakırcılar çarşısı vardı. Buralar, Ahilerin iş yerleriydi. Bu iş yerleri Türk'lerin yerleşik hayata geçişlerini ve şehirleşmelerini mümkün kılmıştır.
Yeni yerleşim bölgelerinde aynı meslek dalında faaliyet gösteren birlikler, kendi meslek kurallarını tespit ederek tüm esnaf, sanatkarlar ve ticaret erbabına, bu kuralları kabul ettiriyorlardı. Bu kurallara riayet yalnız Ahi sanat birliklerini değil, toplumun diğer kesiminde yaşayan fertlerini de bağlıyordu.
Ahi sanat birliklerinin ve sivil halkının kabul ettiği bu kurallar, binlerce yıldır süregelen eski Türk kültürü, İslam'ın ahlak kaideleri, İbn-i Sina, Farabi ve Ahi Evran'ın akılcı felsefeleri, Hoca Ahmet Yesevi, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus'un tasavvuf düşünceleri ve Anadolu'da karşılaşılan değişik kültürleri yoğurarak yepyeni bir kardeşlik, misafirperverlik, yiğitlik, cömertlik, diğergamlık anlayışını ortaya çıkarıyordu. Bu kaideler, aklın, ahlakın ve bilimin süzgecinden geçirilerek Ahilik kurallarına dönüştürülüyordu.
AHİLİĞİN UYARLANMASI
Ahilik anlayışını meydana getiren bu kuralların tatbiki, Anadolu Selçuklu Devleti'nin büyümesini ve halkın refaha kavuşmasını sağlamıştır. Nitekim, Selçuklu Devleti zamanında devletin desteklediği Ahi birlikleri aynı zamanda sanatkarların da korunmasını sağlamış, kaliteli üretim sayesinde dış ticaret canlanmış ve ülke zenginleşmiştir. Selçuklu Devleti zamanında yapılan ve günümüze kadar gelen kervansaraylar, köprüler, hamamlar, Ahi konuk evleri ve değişik alanlardaki sanat eserleri, o dönemdeki gelişmenin önemli göstergeleridir.
Anadolu Selçuklu Devleti ve Beylikler döneminin en hatırlı kişileri olan Ahi liderleri, bulundukları şehirlerin korunmasında devlete yardımcı olmuşlardır. Ülke içerisinde huzursuzluk yaratan mezhep kavgalarında uzlaştırıcı rol oynamak suretiyle birliğin korumasını sağlamışlardır.
Ahiler Anadolu'da milli birliğn tesisinde önemli hizmetler yapmışlardır. Bu husus birçok tarihçinin maalesef gözünden kaçmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de dağılmakta ve parçalanmakta olan Osmanlı Devleti'nin topraklarında, Ahliğin milli birlik şuurunun şahlanışı ile tekrar canlanmış, dağılmakta olan birlik kurtarılmıştır. Tarihin tekerrür ettiğini bu gerçekle bir kere daha anlamış bulunmaktayız. Ahilerin desteği sayesinde Osmanlı Devleti kısa zamanda büyüyerek dünyanın en güçlü devleti haline gelmiştir.
Ahiler Selçuklu zamanında da Osmanlı'nın kuruluş zamanında da resmi görev almamışlar, güçlerini siyasi resmi çıkar uğrunda kullanmamışlardır. Olağanüstü zamanlarda menfaatlerine uymuş siyasi tercihleri dışında, yalnız devlete yardımcı olmuşlar, devlete yol göstermişlerdir. Yabancı saldırılara karşı şehri koruma, seferberlik halinde devlet emrine askeri güç verme, devlet otoritesinin ve gücünün kalmadığı veya zayıfladığı zamanlarda asayişi temin etme görevlerini yerine getirmişler ve devlet otoritesinin kurulması ile de görevi tekrar devlete iade etmişlerdir. Ahilerin bu yönü, geleceğin sivil toplum kuruluşlarına verilecek güzel bir örnek teşkil etmektedir.
Devam edecektir. Kalın sağlıcakla…


