“Sizi karada ve denizde gezdiren O Allah’tır. Bindiğiniz gemi, tatlı bir rüzgârla yolcuları alıp götürürken herkes büyük bir neşe içinde sevinir. Derken şiddetli bir fırtına kopup, dalgalar kendilerini her yandan sarınca ve dalgalarla iyice kuşatıldıklarını anlayınca bütün samimiyetleriyle Allah’a yönelerek: “Eğer bizi bu felaketten sağ salim kurtarırsan hiç şüphesiz artık şükredenlerden olacağız” diye yalvarıp yakarırlar.”(Yunus Suresi 22.Ayet)
Rabbimizin bu ifadesi insan fıtratını ve psikolojisini en iyi anlatan ayetlerden biridir. Yarattığı kulu en iyi bilen de O’ dur. Darlıkta ve zorlukta bir başka, varlıkta ve bollukta bir başkadır insan.
“Onlar gemiye binip sefere çıktıkları zaman boğulma tehlikesiyle karşılaştıklarında bütün kalpleriyle Allah’a yönelir, tüm samimiyetleriyle O’na yalvarırlar. Âmâ Allah onları denizin korkularından kurtarıp karaya çıkardığı zaman, hemen o andan itibaren yine Allah’a ortak koşmaya koyulurlar” (Ankebut Suresi 65.Ayet)
Bu iki ayeti her insan kendi nefsinde, kendi hayat hikâyelerinde şöyle bir tahlil ettiğinde samimiyetin, ihlasın ne mana ifade ettiğini çok daha iyi anlayacaktır.
Efendimiz (as): “ Din samimiyettir” buyurmuştur. Sahabe-i kiram merak edip, “Kime karşı samimiyet Ya Resulellah?”diye sorunca Sevgili Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir. “Allah’a, Kitab’ına, Resulüne, Müslümanların idarecilerine ve bütün Müslümanlara.”(Müslim,iman,95)
Bu kaide ile samimiyetin alanını ve ölçüsünü, nasıl olması gerektiğini çok açık ve veciz bir şekilde anlatmıştır biz ümmetine.
Allah’a derken, sadece O’na has kılmak, O’nun rızasını hedef alarak duru bir anlayışla varlığımızı ortaya koymaktır. Sadece O’nu övmek ve O’nu yüceltmektir.
Ha keza Peygamberine ve insanlara karşı samimiyet, duygu dünyanız ile amelinizin örtüşerek yol almasıdır.
Bu gün bile en çok duyduğumuz ve uyardığımız yâda uyarıldığımız konu ihlas/samimiyettir. Ainesi iştir kişinin derken bile sözün değil eylemin karşılığı vardır.
Herkes kendi hayatında, bu konuyla alakalı onlarca hadise yaşamıştır.
Hem insanda ki fıtratı, psikolojiyi anlama acısından hem de ayetlerin nasılda bizi anlattığını kavrama acısından şu önemli anekdotumu sizlerle paylaşmak isterim.
Normalde yaptığım uçak yolculuklarında/uçuşlarında hiçbir korkum fobim yoktu. Bir seferinde yaşadığım korku ve panik daha sonraları bir fobi/korku oluşturdu. Özelliklede uçağın kalkış anındaki halinde içimden öyle dua ediyorum ki, Ya Rabbi bundan sonra daha iyi bir kul olacağım. Her konuda daha dikkatli olacağım vb. Birçok ifade kalbimden geçiveriyor. Adeta metafizik ötesi bir ruh haline giriyor, en samimi halimi yaşıyorum. Ama uçaktan indikten sonra insan normale dönüveriyor. Elhamdülillah o korkuyu şu an yüzde doksan yendik sayılır.
Yukarıda ki ayetin bağlamı belki, inkârcılar için, müşrikler için ama insanoğlunun karakteri hep aynı. İnsan fakir olduğunda, bir imkânım olsa hep yoksullara yardım edeceğim der. Hasta olduğunda samimiyetle Allah’a yönelir. İyileşip ayağa kalkınca o eski hassasiyet kaybolur. Bunun gibi insan hayatında onlarca yüzlerce insanın kendisiyle yüzleştiği anlar, zamanlar vardır.
Kur’an’nın onlarca ayeti samimi olmayı, ancak bu sayede başarı ve Allah’ın rızasına ereceğimizi bizlere anlatır. Hz.Nuh (as), Hz.İbrahim (as), Hz. Musa (as) ve bütün peygamberlerin hayatı bu hakikatlerle doludur.
İhlasın/samimiyetin zıttı, riyadır. Sahtekârlıktır. Söylediği ile işlediği amelin tutarlı olmamasıdır.
Şu da ayrı bir önem arz eder ki insanımızın feraseti, samimi olanla olmayanı anında ayırt eder. Her şeyin bir ölçüsü tartısı vardır. İhlasın/samimiyetin ölçüsü, kalbimizle dilimizin ve elimizin aynı şeyi yapıyor olmasıdır. Hüsnü zandır. İyi düşünmektir. Hayra yormaktır. Duru olmaktır.
Bu duygularla sizleri Allah’a emanet ediyorum.


