İyi bir toplum, sağlıklı bir nesil yetiştirmek istiyorsak çocuklarımıza, gençlerimize ve topluma iyi ve güzel örnekler göstermeliyiz. İyi ve güzel örnekler ne kadar çok olursa toplum da o kadar iyi olur. Sanat ve sosyal etkinlikler, yazılı, sözlü ve görsel yayın organları vasıtalarıyla ortaya konulan; kültürel etkinlik, sanat, edebiyat, toplum gerçekleri vs. kisvesi altında, kötü ve yanlış örneklerin sürekliliği zamanla toplumda alışkanlık oluşturur. Sürekli görülen, duyulan her kötü söz ve davranış zamanla kanıksanır ve normalleşmeye başlar ki bu da toplumda kötülüklerin artmasına sebep olur.
Günümüzdeki bunca olumsuzlukların birinci sebebi ailelerimizin artı bir üyesi TV’lerdeki dizilerdir. Dizilerimizdeki inanç ve kültürel yapımıza ters, sosyal hayatımızı bozacak ahlaki çarpıklıklar normal bir davranış gibi sunulmaktadır. Bu tür dizi ve programlar yerine her türlü kötülük ve yanlışlıkların tenkit edildiği, iyilik ve güzel davranışların övüldüğü örneklere toplumu özendirmeliyiz. Eğer ailede kötü söz, küfür, yalancılık, haksızlık, şiddet varsa bu ailede yetişen çocuk da öyle olacaktır. Aile toplumun en küçük sosyal yapısı olduğuna göre etkileşim kaçınılmaz olacaktır.
Her insan kendi karakter yapısına uygun kişilerle birlikte olmak ister. İyiler iyilerle, kötüler de kötülerle ilişki halinde olur. Kötülük bulaşıcı olduğu ve toplumu rahatsız ettiği için iyi insanlar kötülerden uzak olmaya çalışır. Ancak kötüler kötülüklerini gizli ve açık devam ettirdikleri için baskın bir yapıya sahip olurlar ki iyiler ne kadar çok olsa da sanki herkes kötüymüş algısı oluşur. Bu da zamanla insanlar arasında güvensizliğe, birbirinden uzaklaşmaya sebep olup, birlik ve beraberliğimize zarar vermiş olur. Bu olumsuzlukların birinci sorumluluğu her ne kadar aileymiş gibi görülse de asıl sorumluluk devlet yöneten siyasetçilerindir. Çünkü toplumun sosyal, kültürel ve ekonomik mevcudiyetinin sorumluluğu ülkeyi yönetenlerdir. Yasaları oluşturan, uygulayan, koruyan siyasetçilerdir. Böyle de olmalıdır. Bir hukuksuzluk, haksızlık, toplumun ahlaki yapısına zarar verecek iş ve işlemlere müdahale etme yetkisi devlete aittir. Kişi adaletin yerini bulmadığı kanaatinde olursa kendi adaletini kendi oluşturmaya başlar ki bu da toplumsal yapıyı tehdit eder. Sosyal yapı bozulur. Güçlünün güçsüzü ezdiği bir sonuç doğurur.
Ülkemizde özellikle yetmişli yılların sonlarına doğru TV’lerde yayınlanan ahlaki değerlerimize ters dizilerin yayınlanmaya başlanması, çok kanallı tv yayınlarına geçildiğinde eğlence, magazin ve sözde kültürel programlarda gördüğümüz çirkinliklerin sorumluluğu kime aittir? Yıllarca yabancı kültürde normal karşılanan yalnız bizim ahlaki yapımıza ters diziler izletildi bütün ailelere. Yavaş yavaş ahlaki değerlerimiz zaafa uğratıldı. Çetelerin mafya çatışmalarının cirit attığı, her bölümünde onlarca insanın öldürüldüğü, suçlunun yaptığının yanına kar kaldığı yerli diziler. Kimin eli kimin cebinde belli olmadığı yolsuzluklar, genç kızların manken gibi sunulduğu, karı kocanın birbirlerini en yakın arkadaşlarıyla aldattığı, bir erkeğin kadınlarca paylaşılamadığı vb. gibi dizilerle kadınların rencide edilmesi bizim hangi kültür yapımızda, anlayışımızda, inancımızda mevcut… Kaldı ki özellikle kadınların rencide edildiği dizilerin daha çok kadınlar tarafından izlenmesi ve kadınların bundan rahatsızlık duymaması düşündürücü değil midir?
Haber programlarında terör, yolsuzluk, hırsızlık, cinayet, aldatma, kadına şiddet, … haberlerinin magazinleştirerek gösterilmesi, anlatılması ve tekrar tekrar verilmesi. Toplumda alışkanlık ve kanıksanmalara neden olmaktadır. Son tahlilde her akşam izlediğimiz bütün bu olumsuzluklara karşı hiçbir tepkimizin olmayışı artık bunları kanıksadığımızın bir sonucudur. Hal böyle olunca sanki bütün bu olumsuzluklar normalmiş gibi davranabiliyoruz. Bizim bu davranışımız çevremizdeki çocuklar ve gençleri nasıl etkiliyor acaba. Son zamanların çocuklarını, gençlerini eleştirirken olaylara hiç bu açıdan bakabiliyor muyuz? TV’ler aile içi şiddet, gayrimeşru ilişkiler, ana babası bilinmeyen çocuklar, terk ettiği çocuğunu arayan aileler programlarını heyecanla izlettiriyor. Özellikle kadın sömürgeciliğinin zirve yaptığı bu tür dizi ve programlara öncelikle kadınların tepki göstermesi gerekmez mi? Devletin güvenlik güçlerinin bulamadığı kayıpları bir TV program yapımcısının buluyor olması ve devletin buna nasıl müsaade ettiğini anlamış değilim.
Şiddet içerikli filmler, diziler, aldatmalar üzerine kurulu film ve diziler, tek tip güzellikli kadın figürleri, lüks hayat sunumları, kaynağı belirtilmeyen gelirler, lüks hayat ve harcamalar… Bunca olumsuzlukları aile içine sokup normalleştirirseniz ne çocuklar ne de gençlerin olumsuz davranışlarından şikâyet etme hakkınız yoktur. Çok az da olsa iyi örneklerin sergilendiği diziler de yok değil. Toplum böyle dizilere aç.
Mecellede der ki: "Sui misal emsal olmaz." Yani, kötü örnek, örnek olarak alınmaz. Eğer iyi ve güzel bir toplum oluşturmak istiyorsak insanlarımıza; edebi metinlerimizde, sanatın her dalında, sosyal etkinliklerimizde, dizi, film ve TV programlarımızda iyi ve güzel örnekleri sunmalıyız. Bu kanallarla kötülerin ve kötülüklerin zarar gördüğü küçümsendiği, zarara uğradığı, sonunun kötü olduğu, yaptığının yanına kar kalmadığını göstermeliyiz. En büyük ve etkili okul artık, TV’ler ve sosyal medya çevreleridir. Eğer biz tehlikenin kaynağını doğru tespit edersek kötülüğün kaynaklığını yapan çevreler bu kötülükleri içinde boğulup gidecektir. Bize düşen görev iyi örneklere değer vermek ve yeni neslin önüne bu tür güzel örnekleri sunmaktır. Bunun için zaman ve sabra ihtiyacımız var, yeter ki biz bu konuda samimi olalım vesselam. 21.01.2024