Osmanlının son yüzyıldaki çöküşü trajedi ve travmalara sebep olmuştur.
Osmanlı yükseliş devriyle dünya İmparatorlu olmasına rağmen, 18’inci yüzyıl ile baş gösteren sanayi devrimini yeteri kadar takip edemediği için giderayak çöküş sendromu başlamıştır.
Ben ne Cumhuriyet döneminin göklere çıkarılmasını, ne de Osmanlının gerici diye damgalanıp dışlanmasını doğru bulmam.
Osmanlı döneminde yapılan hatalar vardır… Bazen devletler, daha doğrusu devleti yönetenler hatalar yapabilir. Bu o devletin ya da yöneticilerinin doğru yaptıklarını yok sayıp lanetlenmesi hakkını kimseye vermez. Osmanlıyı inkâr edip Cumhuriyet dönemini göklere çıkarmak, olayların mantığın süzgecinden geçirilmeden karar verilmesi yanlışlığına sürükler kişiyi.
Cumhuriyet döneminin hataları ile de yüzleşmek, empati yapmak, özeleştiri yapmak zorundayız.
Arabistan’da kaldığım dönemde arkadaşım olan Sudanlı Ahmet ile bir gün aramızda şöyle bir konuşma geçti: Arif, senin, daha doğrusu siz Türklerin burada, Arabistan’da çalışıyor olmanıza şaşırıyorum. Dedim ki; neden şaşırıyorsun? Sen Sudan’dan gelip çalışıyorsan, ben de Türkiye’den gelip çalışırım, ne var bunda? Aynı şey değil’’ dedi’ ’Ahmet: Ben burada çalışıyorum, çünkü sudan eskiden de fakir bir ülkeydi, şimdide… Ben tarih kitaplarında okudum, Osmanlı benim ülkem sudan olmak üzere milyonlarca kilometre toprakları idare etmiş koca imparatorlukmuş. Sonra Atatürk gibi bir dahi Türkiye cumhuriyetini kurdu ve ardından sanayi hamlesini başlattı. Siz şimdi öyle kalkınmalıydınız ki, sen buraya çalışmaya gelmemeliydin, ben sizin ülkenize çalışmaya gelmeliydim!
Evet, haklıydı Ahmet. Osmanlı dönemini küçümsemek kolaydı da, Biz Cumhuriyet döneminde sanayiyi ıskalamadık mı?
Atatürk’ün başlattığı hızlı sanayi hamlesini, onun ölümünden sonra aynı hızda takip etmeyerek Atatürk devrimlerine ihanet etmedik mi?
Atatürk öldükten sonra ilk icraatı Atatürk’ün resmini paralardan kaldıran İnönü’nün, 1947 yılında Amerika ile yaptığı antlaşma yüzünden Amerika mandası haline gelip, hem sanayinin durmasına, hem Amerikan’ın her işimize karışıp, MİT ve Ordu başta olmak üzere devlerin bürokrasisine egemen olmasına yol açılmadı mı? 1970’li yıllarda MİT müsteşarı emekli General Fuat Doğulu Paşa, biz CIA’nın memuru gibiyiz, itirafında bulunmuştur. Ahmet doğru söylüyordu, biz öyle bir kalkınmalıydık ki, şu anda sanayimiz gelişmiş, markamız olan otomobilimiz, uçağımız, tankımız, uçak gemimiz, velhasıl teknolojimiz olmalıydı. Ama gel gör ki, uçak fabrikalarının ve önemli sanayi üretim merkezlerinin önemli kısmı İnönü zamanında kapatılmıştı. İnönü’nün Amerika ile imzaladığı kazıklı antlaşmadan sonra da Menderes zamanındaki askeri kolaylıklar antlaşmasıyla da Amerika’nın mandası gibi bir hale geldik. Ardından teslimiyet başlayıp, ekonomimizi de Amerika devleti kontrolündeki İMF ve dünya bankasının kalkınma politikalarına teslim ettik.
Hangi partiye oy vermiş olursak olalım, son yirmi yıldır sağlıkta ve sanayide, bilhassa savunma sanayinde ciddi derecede yükselişe geçtiğimizi söyleyemeyen, ya önyargılı, ya da kördür!
Şu partizanlığı bırakmak şart olmuştur. Ülkemizin bölgemizde kalkınan ve lider bir ülke olmasını istemeyen mihraklar, üzerimizde entrikalar kurmaya çalışmaktadırlar… Bu oyunları mili birlik içeresinde bozabiliriz ancak.
Orhun anıtlarında bu çok anlamlı bir şekilde tarihimize yol haritası teşkil edecek mahiyettedir: Ey Türk ulusu, üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, senin ulusunu kim alabilir, töreni kim bozabilir… Yeter ki birliğini bozma!
Yaşadığımız zaman diliminde Avrupa ve Amerika’nın ikiyüzlü dostane olmayan siyasetleri yüzünden başımız ağrımaktadır. Ne yazık ki kaderimizde böyle zor bir coğrafyada yaşamak varmış.
Tüm bu zor şartlara rağmen, birlik beraberliğimizi pekiştirirsek zorlukların üstesinden geliriz eyvallah… Yeter ki Mustafa Kemallin Türk milletine armağan ettiği bağımsızlık ve özgürlük ülküsünü kendimize şiar edinelim, al bayrağımızın rengini şehitlerimizin kanlarından aldığını her daim hatırlayalım.


