Yali kahvesinden geçen Devlet karayolu, Askerlik subesini geçtikten sonra Pasabahçe surlarinin önünden Belediye ve Cumhuriyet meydanina ulasiyordu. Belediyenin arka tarafi Ünye parkiydi. Üstü kubbeli tas sütunlu kamelya bu parktaydi. Ünye’nin ilk yazlik sinemasinin yeri asagi yukari simdiki Atatürk anitinin oldugu yerdeydi, ismini hatirlamiyorum. Dogdugum Ata evimiz Çamurlu mahallesi Zeytinlik sokaktaydi. Arap Dede’nin (Arap Mehmet) ogullari Sebahattin ve Hamdi abiler sinema ile beni; yasitim olan Haci bey ile birlikte Turan Seyfioglu’nun filmi ile burada tanistirdi. Tahta sandalyeler üzerinde uyudugumu hatirliyorum.
Biz Ünyelilerin köprü dedigi eski iskeleni kara tarafindan baslamak üzere bas taraftaki betonarme bölüme kadar Ingiliz demiryolu ray çeliklerinden ayaklar üzerine insa edilmisti. Betonarme kisim bugün epeyce gerilemis kumlar içindedir. Ray çelikleri ise geçmis dönemlerin bir baskani zamaninda Oflu bir hurdaci tarafindan kesilip götürüldügünü hatirliyorum. Eski iskeleye tek ve çift direkli dizel makineli Bartin çektirmeleri yanasirdi. Gül Cemal, Tari, Karadeniz gibi büyük gemiler açikta demirler, Ünye’nin yolcusunu ve ticaret mali yüklerini bu iskeleye Yasar Kaptanin Dumantepe motorunun çektigi ve bogazina kadar sulara gömülmüs mavnalari getirir götürürdü.
Yeni iskele; buharli sahmerdanlar ile deniz dibine çakilan kaziklar üzerine betonarme olarak insa edilirken olusan dolgu alanda bugünkü park olusturuldu. Hasan Fehmi Yildiz, Faruk Akin (Kekez Faruk), Hasan Akin (Uzun Hasan), Yusuf Akin (Nalci Yusuf) efsane isletmeciler olarak tarihteki yerlerini aldilar. Ünye parkinin çayinin lezzeti dillere destandi, dondurmasi ve limonatasi meshurdu. Aksamüstleri Ünyelilerin doldurdugu park geleneksel tören yeri gibiydi, oturacak masa sandalye bulunmazdi. Ünye’ye saat besten sonra gelen gazetelerin ilk okumalari parkta yapilirdi. Fevzi ve Recai Kiliç kardeslerin Johnson motorlu hiz tekneleri ile iskelenin kaziklari arasindan geçisleri heyecan verici muhtesem gösterilerdi. Aksam yemeginden sonra parka gitmek baska bir güzellik ve mutluluktu. Parkin minik binasindan denize dogru uzayan üstü gül kapli çardagin altinda Mustafa ve Irfan kardesler zaman zaman canli müzikte yapiyorlardi (Sebboy orkestrasi). Agaçlara asilmis hoparlörlerle müzik yayini da vardi ama istersen duyarsin cinsinden rahatsizlik vermez, sohbetleri engellemezdi. Uzun sohbetlerin fon müzigi gibiydi…
Yillar sonra Ünye parkinin adi Yunus Emre parki oldu. Akip giden zaman içinde tercihlerde degisti. Kapitalizm çogu güzel degerlerimizi bozdu, dejenere etti ve baskalastirdi. Park ucube yapilar ile dolduruldu. Yüzleri oksayan poyraz serinligi ve günesten koruyan boydan boya sirali çam agaçlarinin gölgeleri devasa cam kafes içine kapatildi. Parkin en güzel seridi cam fanus içinde kaldi. Yunus Emre parki kurulus amaçlarina uygun karekterini ve geçen günlerindeki huzuru ve sevgiyi hasretle bekliyor. Açik hava gazinosu olmaktan kurtulmak istiyor sanki!
Su günlerde ister deniz, ister gezi veya manyetik Ünye kumu nedeniyle olsun, turizm amaçli konaklamalar agirlikli olarak sehir otelleri tarafindan karsilaniyor. Ünye’mize gelen yerli ve yabanci turistler ile birlikte günün stres ve zihinsel yorgunlugunu; kordon boyunda, 100 yil bahçesinde, Atatürk parkin da atmak isteyen biz Ünyelilerin ses kirliliginden arindirilmis bir ortama ihtiyaci var. Hele hele fiziksel olarak dinlenmenin temel diregi iyi bir uyku için yüksek sesten arindirilmis ortam sart.
Büyük sair Behçet Kemal Çaglar’in Kalamis siiri içine Ünye adini koyarak olusturdugum altilikla bitiriyorum.
“Yok baska yerin lütfu ne yazdan ne de kistan
Bir tatli huzur olmaya geldim Ünye’den
Ünye’yi sevmezse gönül aski ne anlar
Düssün suya yer yer erisin eski zamanlar
Sarsin bizi aksamda sarap rengi dumanlar
Bir tatli huzur almaya geldim Ünye’den”