RIDVAN AYDIN


YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM (12)


…Atlantik ötesinden güdülen diyarlarda, sosyal sorumluluk projesinin siyaset bilimine özürlü mimarları; disipline bir sadakatle kendi ülkelerini Amerikan uydusu olmalara yapılandırırlardı. Amerikanlaşan ülkenin, Washington’laşan başkentinde, oydaş ve yandaş çıkarlar senfonisi hep yürürlükteydi. Siyasası partizan zenginleşme politikalarıyla oluşturulup, kara cehaleti ustaca uyuşturulan öylesine bağnaz, öylesine uykuda haritalara, [1]anokrat siyasetin akrobat maestroları (orkestra şefleri), şaşaayla hükümet eylerlerdi. Oralarda siyasi birilerinin sömürücü dünleri veya dayatma bugünleri, ille de yandaş olmayan dürüst çoğunluğun karartılmış gelecekleriydi. 

                                                      

Öylesi coğrafyaların siyaset tarihine, cehaletin bulunmaz Hint kumaşı olarak kayıtlananlar; dünya listelerinin rekor rekor üstüne kötüye organizeli rekorları, insanlık tarihinin utanılası ayıpları, halkın kesintisiz kandırılma kalıplarıydı. Liyakat iltihaplı seçilmiş ve atanmışlarıyla kendi ayakları üzerinde duramayan öylesi coğrafyaları, sömürgesel metres yapmak; askeri, siyasi ve ekonomik güç kısıtlamalarıyla zulme maruz bırakmak; Şam babası Sam Amca’nın oldubitti, emperyalist devlet adabındandı. Oraların bilimsel aklı öteleyip, cehaleti önceleyen ortaçağ bağnazlığı, keşke anlayabilseydi ki şeytan yatağına aldığı metreslerinde, asla sınır tanımazdı. İstekleri bitimsiz, arzuları yasaksızdı. Paket-proje olarak, kucak kucak kuşattıklarının hassas ve stratejik bölgelerini çok iyi bilir; sapkın ihtiraslar, sabıkalı amaçlar, saplantılı istismarlar doyumsuzluğuyla oralardanaa, kendi formatını atardı…

 

Seçim sandıklarının göstermelik demokrasi olarak sahnelendiği oralarda, [2]otokrat liderliklerin, genellikle küresel proje hükümetleri, özellikle [3]oligarşin [4]teokrasinin, dincilik dayalı [5]monarşin yönetim biçimlerinde, hoyratça dallanıp budaklanırlardı. Kendi siyasi ve şahsi hedeflerini, ülkenin milli hedefiymiş gibi gösterme hinliğiyle milli ve manevi değerleri yarıştırır, her alanda sebebi oldukları afetleşmiş krizlerle bulundukları toprakları, felaketten felakete salarlardı. İçte işsiz bıraktıkları yoksul vatan evlatlarını dışta, yağmacı saltanatlarına tabut tabut kurbanlık yaparlardı. Niteliksiz saplantıların ucuz kahramanlıklar maliyetiyle oralarda ulusal güvenlik, sürekli alarmlardaydı. Oralı yurttaşlar günbegün yoksullaşırken, öylesi sağmalistanlıklarda yabancı, hep kazançtaydı. 

 

F-100 savaş uçaklarının birçoğu, Vietnam savaşından aldıkları kurşunların, Üs Bakım Atölyelerinde macunlanıp, bir özenle sarılmış yamalı yaralarını; Birleşik Devletlerin tarihe kayıtlanmış bir insanlık ayıbı olarak, gövde boyalarının o ustaca macunlanmış nefti örtüsü altında, titiz bir gizlilikle taşımaktaydı. Sonradan sözde hibe olarak verildikleri ülkelerde, yeniden boyaya alındıklarında, hilebaz ustalıklar bir bir açığa çıkardı. Kore savaşına bedel verdiği şehit kanları ve gazilerin kolları, bacaklarıyla ancak [6]NATO ülkesi olabilmiş Türkiye Cumhuriyeti Devletine de Sam Amcanın emperyalist bir taktiği olarak, hibe adı altında sunulmuşlardı. Ama her bakım periyodunda değiştirilen parçalara ödenen paralar, bu gök ejderhaların maliyet fiyatlarını, yaş aldıkça katlayıp katlayıp durmuştu. 

 

1958 yılında, Türkiye semalarının korumasını tamamen üstlenen bu madeni, sözüm ona medeni yaratıklardan; F–100 C, D, F kardeş türlerinin ülkeye peyderpey gelişleri, 1974 yılına dek sürmüştü. Los Angeles açıklarına kurulmuş fabrikası; o vahşi yüzyılın; sözüm ona teknolojik yüz akı, ultra madalyalı savaşçısıydı. Tek kumand üretilen ilk türlerindeki, hayli yüksek kaza kırım oranlarının alarm verir ölçülerde oluşu, pilotların Ey-Bi ile bu ilk Süpersonik uçma tecrübesizliklerine yorumlanmıştı. Bu sebeple iki sandalyeli eğitim tiplerinin, hummalı imalatına gidilmişse de kayıpların grafiksel kayıtlar tablosunda, kayda değer hiç bir düşme görülmemişti. Çift kumand üretilişlerindeki asıl amaç yakıcı ve yıkıcılıkta, etkin bir Av-Bombardıman eğitiminin, hemcinslerinin sadece bu modellerinde birebir verilebilir oluşuydu. Ön kokpit alet panelinde bulunan uçuş gösterge ve cihazlarının aynısı, arka kokpit panelinde de vardı. 

Her hava şartında, her rolde kullanılan bu hunharların, Av-Bombardıman Ef 100 Ef (F–100F) modelleri çift pilotluydu. Pilotaj ve savaş taktiklerinin, öğretmeni tarafından gök öğrencisine uygulamalı öğretildiği bu iki pilotlu azman, döneminin uçan bir üniversitesi gibiydi. Edebiyatın besleniş kaynaklarından bir olan güçlü mitlerin (efsane) mekânı gök atlas, modern zamanların bu günahkâr böbürtülüsüne de bağrını açmıştı. Nükleer silah yükünü ilk kez taşıyabilen bir ünlü, ısıya güdümlü GAR–8 Sidewinder füzelerini havadan havaya ilk kez atabilen, ilk gök savaşçı da oydu. Bu türün, 7 Mayıs 1963’te durmuş motorlu bir mecburi iniş belasında, tarihinin ilk canına okudukları da Yüzbaşı William Cord ile Yüzbaşı H. Gurley ikilisiydi. 

 

“Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyen, dünya lideri bir filozof; bilim, kültür, sanat mimarı bir duayen; muasır medeniyet yolundaki devrimler silsilesinin, stratejist ve taktiksel askeri bir dehasıydı... Bilirdi ki hangi din, hangi mezhep, hangi milletten olursa olsun, hakiki inanç sahipleri; dine ihanet etmez, adaletli, vicdanlı, nezaketli olurlardı. Asla ayrımcılık yapmaz, barışçıl sevgi dolu, insanlığı kucaklayan, birleştiren bir saygınlıkta dururlardı. Sözün özü, Eğitimci olacaklarsa Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç; İlahiyatçı olacaklarsa Mehmet Rıfat Börekçi; İmam olacaklarsa Sütçü İmam; Şeyh olacaklarsa Bedreddin Simavi gibi yurtsever olurlardı… 

 

Velhasıl Atatürk devrimlerinin tümü; ahlakı, adaleti, sevgi ve barışı önceleyen evrensel inançların tekmiliyle kucaklaşır, bilimsel ilkeleri ise kadim kutsal metinlerin (din kitapları) tümüyle örtüşürlerdi. Bu bağlamda laiklik, aklı bilimsel nitelikli bireyin özgürleşmesi; tam da [7]Kadim-ül Kitabullah’ın, Kâfirun suresindeki “Senin dinin sana, benimki bana!” emrine, yürekten iman eylemesiydi! Kur’an’ın bu ve buna benzer tüm sureleri; “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” olmaların yalansız, yanıltısız yüceler yücesi ilahi laikliğin ta kendisiydi. Toplumların ve insanlığın, sekülerleşerek modernleşmesiydi.

 

Keza laiklik, din simsarlarına karşı, insanlığı uyaran [8]Fâtır suresinin, “Dikkat edin sizi Allah’la kandırmasınlar” dediği, 5’inci ayetin, tartışmasız, inanç özgürlüğü adresiydi. Demokratik özgürlüğün en onurlu diyarı… İçtenlikli gönülden dindarlığın, en yürekte duranı… Hakkaniyetli insanın, asaletli rafine vicdanıydı laiklik. Hak, hukuk, adaletti… İnançların aracısız, simsarsız yaşama garantisi… İnsan vicdanının ve inanç özgürlüğünün esas temeliydi. Özcesi uygarlıktı, ahlaktı, medeniyetti… 

 

Yaratanla yaratılan arasına sızma yapanlar, köşe üstüne köşeler dönüp, dürüst insanların sırtından, saraylarda, köşklerde, yalılarda yaşayanlar; ya devlet hazinesinin içinde ya da hazineye yakın ikamet eylerlerdi. 

 

Bilinendir ki din vicdandı, dürüstlüktü, ahlaktı. Ahlaksa insanlaşma yolculuğunun, insani değerleriyle donanmaktı. Gerek inanç gerek insani değer yoksunları; yuvalanabildikleri diyarları viran eyleyen Baykuşları, felakete tüneyen Akbabalarıydı. Olanca haksızlık, hukuksuzluk, yolsuzluk, olanca yağmacılık, hortumculuk, vurgunculukla iştigal ederlerdi. Hele ki vergi vergi üstüne bunaltıp da bilimsel önlemler almayarak, yurttaşları enkazlarda ölüme terk etmek, olanları kadere mal ederek Allah’ı suçlayanlar; bilinmez ki hangi din hangi mezhep veya [9]Kur’an’i Ayetteki insanın, hangi türündendi?.. 

 

Not; Rıdvan Aydın’ın “YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM”  roman dosyasından devam edecek...

 

Yüce Tanrı; hiçbir coğrafyayı irticai dincilik, ırkçılık ve kimlikçilikle darp edilen, ömürler cehenneminde bırakmasın. Skandal üstüne skandallar dayatan yağmaistan bir siyasetin, cunta sıkıyönetimiyle yaşamaktan; [10]vira [11]alesta mikrofon ve kameraların, palavralar diyarı olmaktan kurtarsın!..


 

[1] Kısmen demokrasi kısmen diktatörlükle hükümet eden Anokrasi rejiminin otokrat otoriteleri

[2] Siyasal gücü tek başına elinde bulunduran kimse, hükümran, başkan. 

[3] Siyasal gücün birkaç kişiden oluşan küçük bir grubun elinde bulunduğu yönetim biçimi.

[4] Dincilik

[5] Siyasal gücün bir tek kişinin elinde bulunduğu hükümranlık.

[6] North Atlantic Treaty Organization. Amerika önderliğinde Kuzey Atlantik asamblesi

[7] Başlangıcı geçmişin derinliklerinde olan Kur’an’daki Tanrı sözleri (ayetler)                                                                                             

[8] Yaratıcı, yaratan

[9] "Sonra onu aşağıların aşağısına, “esfeli sâfilîn"e indirdik." (Tin Suresi 5.Ayet) 

[10] Durmaksızın, sürekli olarak

[11] Hazır, tetikte

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593