RIDVAN AYDIN


YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM (36)


… O, 215 kiloluk top mermisini, tek başına kaldırıp namluya sürerek, Ocean isimli savaş canavarını susturan, Tarihi Kahraman Seyit Onbaşı gibi yapabilirler miydi?

 

Hani, hayatın yaman kıstırdığı anlar için insanda hazır duran adrenalin patlaması, içlerindeki delişmen gücü ayaklandırabilecek miydi?.. 

 

Ki bu da on bin fit (3 bin 48m) de uçağı terse geçirip, sandalye omuz bağlarını çözmeyi gerektirirdi. 

 

Akabinde negatif [1]Ci (G) bindirerek uçaktan ayrılacak, serbest düşüş başlayınca da kendi paraşütlerini kendileri açmak demekti. 

 

Peki, varsayalım öyle yapınca paraşütler açılabilecek miydi? Ya da kurtulma olasılığı az bile olsa, üçüncü bir girişimin elde kalmış son çaresi olarak, araziye mecburi iniş mi yapacaklardı!.. 

 

Bilinmeyeni epey çok denklemlerin yurttaşı olmak; Azrail hazretlerinin oldum olası iyi iş çıkardığı, siyaseten kimsesiz coğrafyaların kara yazgısıydı. 

 

Oralarda sık sık can pazarları kurulur, siyasi büyüklerince kimsesiz bırakılmış, özellikle fakir fukara çocuklarına, Azrail Efendi bile akla hayale gelmeyen ölüm senaryoları ithal ederdi. 

 

Oralarda gerçek sorumlu asla düşünülmez, asla sorgulanmazdı. Nasıl olsa nihai sorumluluk kadere yüklenirdi! Nasıl olsa olanca acıların olanca sorumlusu takdir-i ilahiydi!.. 

 

Adaletin tufan, ekonominin buhran, yoksulluğun tavan yaptığı oralardan kopan ahlak heyelanıyla suç ve günah oydaşlığı, haram yoldaşlığına örgütleşirdi. 

 

Oralar tabanında türeyen hukuksuzuna, yolsuzuna, hırsızına sadakatli şakşakçılık sektörü, bilimsel akılın düşünsel mantığıyla asla anlaşılır değildi! 

 

İnsanlık âleminin böylesine ilginç dünyalılarla yaşama riski, bilimsel akıl ve aydınlığa saldıran, cehalet örgütleyicilerini bile endişelendirirdi... 

 

Gezegenin hangi [2]yobazistanlığında, kimin ya da neyin hastalıklı projesi olarak türedikleri, sanrılar içinde dolaşırken, hangi ot hangi sıvı veya maddeyle kafa yaptıkları; son günlerin dünya bilim adamlarınca, olası ki araştırılıp soruşturulma evresindeydi. 

 

Zira yalan bilgi, hurafe ve efsane simsarları, yazılı ya da görsel medyalarda, toplumları yalanla zehirleme satıcılığına soyunmuşlardıysa… Oraları, bağımlı kıldıkları, yanılsamalı varsanımlarla yaşatıyorlardıysa; uyuşturucu tüccarlarından ne farkları kalırdı?

 

Ki bu türler, geçmiş medeniyetleri de Arabi ve Farsi Osmaniyi de böyle bitirmemişler miydi?.. Efendisi yalancı olan; yanlışın kölesi, gören gözlerin körü, bilimsel aklın özürlüsü olmaz mıydı? 

 

Kendilerini kandıranlara uyanamayan toplumların, tarihi sonlarının eyvahlar dolusu oluşu, hep bu yüzden değil de neydi?.. 

 

Harami çıkarlar uğruna, yanlışla yandaşlaşanlardan… Kıblesi para dinden-imandan… Yağmaya abdestli baronlarla haramdan pay alan vicdanlardan… Refah, huzur, mutluluk suikastçılarını, her türlü harabatı, olanca hukuksuzlukları şakşaklama yancılarından… 

Sebebi oldukları hukuk mağdurlarının, hak arama başvurularına, çıkar hisleriyle cevapsız kalıp, ancak hukuk kendilerine lazım olunca, kürsülerden ceket çıkarıp kol sıvayanlardan…

Gerek insanlık gerekse ilgili coğrafyalar, artık gelecek bekleyebilirler miydi?.. 

 

Hey gidi ayrı pencerelerden baktığımız dünya hey!.. Nasıl olsa yaşamak dediğimiz de yavaş yavaş ölmesi değil miydi biz varlıkların? Usul usul ölüme yürüyen yoldaşları, yandaşları olsak da yalan dünyanın, yine de doğru seçeneğini işaretlemek gerekmiyor muydu hayatın?.. 

Akıbet hayallere sam yelleri değse de umudu kovalama yorgunu derin sorgulamalar; hayatın anlam arayışına koyulmalar; didik didik didiklemeler, yol serüveninde yok muydu insanın?..

*******

Hani bir gün, kopup gidenleriniz olur ya apansız! Hani onlar sonrası sizi eksik, sizi yarım koyar ya geriye kalanınız!.. Hani kayar ya dünya ellerinizden, kırılır ya kolunuz kanadınız! 

 

Hey gidi metalik keskin avcı! Hey gidi ambargonun fitnesine, fesadına düşüren, spastik uygar savaşçı hey!.. 

 

Daha birkaç dakika öncesi, göğün katmanlarını inim inim inleterek yırtan, gök atlasın bu delişmen bu uçuk fedaisinin, şu an yerkürenin neresine giderliği belli olmayan bu özürlü; bu korunmasız; bu belki de sonrasız, bir turfa yaratığa dönüşeceği kimin aklına gelirdi?.. 

 

Not; Rıdvan Aydın’ın “YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM” adlı, roman dosyasından devam edecek.


 

[1] Ci”: Gravitational (kütleçekimsel)  sözcüğünün baş harfinin, İngilizce okunuşu. 

[2] Sorgulayıcı bilimsel akıl yerine, biat çıkarcılığını ahlak edinmiş gericilikle kullanımın her türüne hazır paket coğrafyalar.

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593