RIDVAN AYDIN


YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM (37)


… Yükseklerin dondurucu hava tabakaları, mecalsiz kalmış bir lokomotifin, az önce soğuyan, bir kompartımanına dönüştürmüştü koca aygırı! Hurdalık yolcusu gibi halleri vardı kokpit panelindeki tüm göstergelerin. 

 

Ay’a bile çoklarca yıl önce ayak basmış insanlığı, göğün bu kırk beş bin fitlerinde böylesine arkasız, böylesine korunaksız, böylesine korunmasız, barınmasız bırakmak; asrın teknolojisine yaraşır mıydı? 

 

Yoksa hayat; siyaseten kimsesiz toplumları, davranış bozukluğuna bulayan evrensel felaket emperyalizm ihanetinin, ürettiği makinelerde de kuşkusuz var olabileceğini mi ima ediyordu? 

 

Gerçi her şey beklemek gerekmez miydi makinelerden! Zira ecdadı insan, üstelik pazarlayanı ise her türden kirli kazanımların, ihtiraslı sömürgen ilahları değiller miydi ne de olsa?

 

Siyasi, askeri, ekonomik uydu oluşlarını; sözde sandıktan çıkardıkları iktidarlarla çoktan hak eylemiş diyarlara, okyanus ötesinden hâkimiyetini koymuş Sam amca ambargosu, göklerin buralarında bile şu haliyle açık saldırılara geçmişti. 

 

Kaldı ki yakasına yapıştığı haritaların yaşam haklarına ihlâl, sosyal hayatlarına ihmal, ekonomik dünyalarına kalıcı hasarlar inşa etmez miydi? Öylesi haritalarda kimsesizlerin kimsesi, ülkeci, milletçi hatta dindar görüntüler veren siyasi ve resmi yetkililerin; yurttaşları kandıran medyatik ışıltıları, keşke azıcık güvenilir olmaları da hak edebilseydi! 

 

Dürüst yurttaşlarını, hak hukuk adaletle koruma görevi; çağdaşlaşmış, adalet güçlü devletlerin asalet mecburiyetiydi.

 

İnsana hizmet kutsiyetine ilkeli gerçek hukuk devletlerinde siyaset ahlakı; kurumsal aktörlerini şahsına, yandaşına, çevresine hizmetten de hakikatleri, şeytani yalanlara saklama hilekârlığından da kesinlikle men eylerdi. 

 

Gerek kamu kaynakları gerekse kurumsal yönetimler, asla ve asla bireysel geleceklerin inşasına kullanılamaz, siyaset aktörleri yurttaşa, insana, insanlığa kattıkları, katma değer hizmetlerle değerlendirilirlerdi.

 

Oralarda hiçbir inanç; hiçbir mezhep; hiçbir ideoloji siyasete asla alet edilemez; devlet işgaline sinsileşemez; adalet sistemine mevzilenemez; eğitime, bilim, kültür, sanata kesinlikle yön veremezdi.

 

Tüm kurum ve kuruluşlarını, partizan küresel proje liderlere kaptırmış diyarlarda ise dürüst yurttaşlar; devletleşmiş hükümetlerle gerginleştirilir, kendilerine zulmeden siyasetten korunmaya genelleşirlerdi. 

 

Her bir yana salgınlaşmış devletsizlik, adaletsizlik, güvensizlik; çağ dazlağı oraların günbegün büyüyen marazıydı. Belliydi ki ardına bakmaksızın, oralardan topuklamış 1Şeytan-ı Racim İblis gibi, güven de oraları terk eyleyip gideli çok olmuştu. 

 

Oralarda illetleşmiş iletişimsizlik; oralarda her türlü eşitsizlik, geleceksizlik, ümitsizlik; oralar özeti mutsuzluk, oralar toplamı huzursuzluk, derin yoksulluk; oralara yaman sırnaşır, Orta Çağlaşır, beter belalaşırdı. 

 

İmkânlar oralarda imkânsızlaşır, olanaklar olanaksızlığa olgunlaşır, gün geçtikçe iyimserlik, oralardan karamsarlığa katmanlaşırdı... Evrensel hukuka hasret bırakılmış öylesi oralar; sönümsüz yangınların hoyratlığına, süreğen yıkımların göçük havzalarına enkazlaşırdı. 

 

Oralarda umutlar hep başka mevsimlere, hayaller hep başka baharlara ötelenir yaralı kalırlardı… Kimseler eline bırakılmayacak kadar değerli, yaşama hakkının bile neredeyse birey kontrolünde olmadığı diyarlardı oralar. 

 

Cehaletin oy rantıyla mevki, makam, servet kapmaya illetli siyaset tüccarlığı, hükmettiği oraların, yağmacılık sultanlığıydı. 

Orta Çağ’a kalıplaşmış inanç sistemleriyle mezhepleşen siyaseti... Putlaşmış dincilikle tezgâhlanan organize teslimiyeti… Özetinde, türlü türlü kisvelerle böğürülen bağırtlak cehaleti… Nihai toplamındaysa insanlığa, irticai ihaneti pazarlayan Şeytanül Ekberlerin; emperyal güçlerce kaçlarca yüzyıldır hazır paket, sinsi proje olarak kullanıldıkları adresler, gezegenin tam da oralarıydı.

 

Yzb. Serhan’la Ütğm. Göktuğ’un, testine kalktıkları ambargolu yabanide; gezegenin kimsesiz coğrafyalarını ablukacı, işgalci, istilacı sömürüye doyumsuz terörize emperyalizmin, illetli genleri depreşmişti. 

 

Gök katmanların neresinde, ne yapacağı belli olmayan zırdelinin tekiydi. Sözde NATO yardımlarının, oysaki fahiş bedelleriyle dayatılmış ederinde; olanca Ana Jet Üslerini, 7/24 kendine çalıştırıyordu. Namlı biyografisi insanlığı gerek kokpitinde gerekse kanat ve gövde altlarında taşıdığı ağır matemlerin, umarsız acılarıyla tanıştırıyordu… 

 

Görünenine bakılırsa sanki o an, kendisiyle özdeşleşen yeni bir hikâyesini daha imzalamaya koşturuyordu!.. Ama bir var ki; barışa sevdalı savaşmayı mecbur kılan göklere müthiş yakışıyordu. O, göklerin barış için savaşan delilerini, oralı deliler de onu çok seviyordu. 

 

Velhasıl dünyevi hayatı andırıyor, birebir hayatı akıyordu. Adı uçan tabuta çıkmıştı ama konuştuklarından çok konuşmadıklarını iyi algılayabilenler, anlattıklarından çok anlatmadıklarını okuyabilenlerle iyi geçiniyordu kaçık haspa!.. 

 

Yaşattığı öyküleri romanlaştırma isteğinden çok, filmini izletir gibi kuşanırdı yaşadığı devranı. Harran semalarında felç inmiş motoruyla irtifaları süzülürken, ülkesinde yayınevi bulamamış birçok roman dosyalarının, edebi kimsesizlik zulmünü sırtlamış gibiydi her satırı. 

 

Not; Rıdvan Aydın’ın “YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM” adlı, roman dosyasından devam edecek

 

Barış için savaşan Kartalların Yuvası Türk Hava Kuvvetlerimizin, Kuruluş Günü Kutlu Olsun! 

 

1)İbrahim’i inançlara göre taşlanmış, Tanrı’nın huzurundan kovulmuş büyük şeytan

YAZARLAR

https://www.facebook.com/%C3%9Cnye-Kent-Ofset-106507792092593