… Siyaset montajlı ithalatçılık, sahte faturalı ihracatçılık… Mülakat ilanlı iltimasçılık; oraların meşrulaşmış ahlak sorunlarıydı. Oralar ki gezegenin adrese ihale aracılık, komisyon yüzdeli ruhsatçılık, hazine iştahlı inşaatçılık, yalanlar yuvası inkârcılık paftalarıydı.
İnsanlık tarihinin görülmemiş bir siyaset devranıydı ki; türlü türlü sömürü ve yağmanın, çeşit çeşit “dâhili ve harici bedhahları”, haramın her türüyle oralarda besiye alınırlardı. Oraların sözde basın, medya, iş insanı, sanatçı; hatta hatta hukuk veya dincilik cüppelerinden geçinen, hep güçlüden yana fasonları; hukuk dışı siyasal yasaların, hakkı olmayana tez elden kavuşturan partizan yandaşlığından, haramice nemalanırlardı.
Devlet içinde devlet olmuş bilim özürlü siyasetin, gerek mevki-makam gerekse sülalece devlet hazinesine üşüşme cambazlığı; oraların sadece bir zümre ya da dürüst halkın kesesinden fonlanan, yandaşlar güruhunu bahtiyar kılardı. Milletin olanca parası, ülkenin olanca kaynakları, gerek yerli gerekse yabancı holding kasalarına ve bankalarına oralardan akıtılır, aktarılırdı…
Oralarda her geçen gün müzminleşen işsizlik; neredeyse her yanına bulalı 1karakuşilik; gelir seviyesinde uçurum adaletsizlik, oraları soluksuz bırakırdı. Günbegün kronikleşen geçimsizlik; fasılasız derinleşen güvensizlik, ümitsizlik; saldırganca irileşen geleceksizlik, tekinsizlik; olanca eşitsizliğiyle oraları çağdan uzaklaştırırdı. Geçmiş zamanların O, cüsseli devletleri ya da imparatorlukları da böyle-böyle yıkılmamışlar mıydı?
Karşılıklı çıkarlar 2histerisiyle getirimli cehaletin iltihaplı siyasete, demekti ki kortizon cehaletin partizan felaketle velinimet oldukları haritalarda, şeytani siyasiyat mühendisliği; karabasan çöktüğü oraların, bitimsiz belasıydı. Al gülüm ver gülüm siyasetinin, dokunulmaz zırhlara bürüyüp akladığı çıkarcı geyşalıklarda ne kadar hukuksuzu, hırsızı, yolsuzu, uygunsuzu varsa oraların; emektar milletin parasıyla efsunlanan oralar cehaletine, sayın ve saygın olarak yutturulurlardı.
Mutlak doğrulaması nasıl olsa zor diye, kesinlikle ama kesinlikle milletçe istenmeyenler; sanki isteniyormuş; asla affedilmezler ise sözde affedilmişçesine, sık sık yalanlara montajlanır; oraların cehaleti cehaletle kandıran yandaş ekranlarından, göz göre göre servise konulurlardı.
Hafızanın arkeolojik kazılarından çıkan anıların, Serhan’a tebelleş kalıntıları bulut bulut, bellek ekranından hayal meyal geçişe koyulmuşlardı… Astrofiziksel hesaplara göre “Büyük Ayı” takımyıldızının ışıksal varlığı, dünyaya ulaşana dek, milyarlarca yıl geçmişti. Uzay derinlerinde belki de dünyamıza, ışığı hâlâ yolda olan yıldızlar bile vardı. Aklımızın alamayacağı devasalıkta, astronomik ölçekler içindeki bir evrende yaşarken, mikroskobik bir toz molekülü iriliğine bile sahip olamadığımızın, ayırtına ne zaman varacaktık?
Biz kendini salt atmosferine kapamış insanoğlunun; kendinden başkasına hak tanımaz biyografyası; şu kallavi boşlukta, olsa olsa bir karınca dünyası kadar değil de neydi oldum olası!.. Umulur ki bunu anladığımızda, iş işten çoktan geçmiş olmayaydı!..
Gerek keşfedilmiş gerekse henüz keşfedilememiş bilimlerin her türüyle kurulu şu sistematik kozmosta, yarattığımız kaosla belki ya da belli ki kendi sonumuzu mu hazırlamaktaydık!.. Gelecekten ne bekleyebilir ki geçmişine bir şey bırakmayanlar!..
Koynuna doğduğumuz gezegenin, nerdeyse her bir yanını, doyumsuz çıkarcılık illetiyle cehenneme çevirmiştik! Fazla bir ömrü kaldığını söylemek de pek kolay değildi! Mevsimler çığırından çıkartılmış, iklimlerse her geçen gün çıldırıştaydı. Böyle giderse eğer bizleri bekleyen gelecek, çaresiz kıtlıkların çöl dünyasıydı.
Evrende tek olduğunu sanarak, evrenin sadece kendine ait olduğunu zanneden insan soyu!.. Çıkarları uğruna, kültür mirası uygarlıkları tahrip etmekten arlanmaz, utanmaz insan soyu! Hele bak ki barutu, mermiyi icat etmek senin neyine!.. Kimyasal ya da biyolojik, nükleer kitle imha silâhlarıyla senin işin ne!
Çocuklar; ağızlarının emzikleri, anne babalarsa saldıran çaresizlikleriyle mi bombalanmalıydı, roket yiyen evlerin yıkık duvarları arasında! Sokaklar ki canlı yayın ölümlerin, ağır silahlar yaylımında. Milyonlara mezar olmuş savaşlar, zulmedici kavgalar, can alıcı katliamlar; insanlık tarihinin ağıtlı yapraklarında…
İnsanlığın insanlığa zarar veren ilkelliğinden, bu henüz yeterince evrilememişlik neden! Saltanat histerinize malzeme yığınları olarak bıraktığınız toplumlarda; siz cehaleti afete; afeti sefalete; sefaleti ganimete formatlayanlar! Heyyy, hayırdır!.. Neyin kafasını yaşıyorsunuz, sahi ne yapıyorsunuz?..
Sömürüye ayırdığınız coğrafyaları güdümlü felakete; felaketi adaletsiz partizan siyasete; siyaseti kirli sinsi servete devşiren insaniler! Size diyoruz size!.. Siz ki insan sağlığını bile ticarete yapılandıran, ulusal ve küresel haramiler değil de nesiniz? Siz ki ekolojik dengeye ihanetle doğanın, kendini yenilemesine asla fırsat vermeyen patolojik açgözlüleri!
Kirsiz bir dünyanın, temiz insanlığına hasret yüreğimizle yaşayıp gitmelerin, yoğun özlemleri içinde yok olup gidecek miyiz sayenizde? Rekor sıcaklar kapısının, tarihi soğuklar eşiğine, elinizle gitmiyor muydu dünya? İnsan kalmaya direnen biz, sahi size insan mı diyeceğiz?..
Marazi inadınızla insanlığın, her alandaki kötülük üstüne kötülüğü, ihanet üstüne ihaneti, sabotaj üstüne sabotajı keşke olmayaydınız. Zamanla tüm dünyayı kendine büzüştürüp, yaşam koşullarını yaşanılmaz kılacağınızı, keşke akıl edebileydiniz!
Siz dünyanın mihrabı servet, kıblesi para sanan bezirgânları! Ürettiğiniz tarım ilaçlarıyla doğanın dengesini imha etmeseydiniz keşke!.. Kurdu kuşu börtü böceği yok ederek, doğal felaketleri hortlatıp, keşke baş belamız olmasaydınız! Siyaset biliminin bile genetiğiyle oynayarak hukuku güdük, demokratik yasaları üfürük, kafaları kütük, beyinleri çağa çürük yapılandırmasaydınız keşke!
Bigünah varlıklara, insanlığa, doğaya yaptıklarınızın notları tutuluyorsa eğer, mahşer gününün ilahi yargıcına, siz hesap verecekleri merak etmemek, yaratılışın bilinçli biyolojisiyle ne mümkün! Bağrındaki varlıklara bazen akıl bazen uyarı veren hayatı, vicdanıyla okuyabilme yerine, bildiğini okumanın gereği mi var? Din, dil, ırk hatta sınıf farklılıklarının, tek tip yaratılmadığı insan soyunun, keşke farkına varabilseniz!..
Dünya tabelalı dershanenin; hayat adlı sınavlarına alıp alıp, mahşerin tek celse duruşmasına postaladığını, keşke görebilseniz! Silâhlara yaptığınız yatırımı; keşke kıtlık boylamlarında, sayenizde yoklukların sefaleti içinde çırpınan çocuklara harcayabilseniz!
Din, dil, ırk ticareti, keşke illetli ihtirasınız olmasaydı!.. Güllerin, güzelliklerin kokusuna ta yaratılıştan insan kimyası karılmıştı. Bu kimyaya keşke barut kokusu, kan tortusu katmasaydınız! Böyle mi olmalıydı kucağına doğup havasını soluduğumuza, Oksijenini soluyup, suyunu içerken, ekmeğiyle doyduğumuza vefa borcumuz?
İnsanlığımız bu kadar mı böyle mi olmalıydı! Eyvahlar olsun ki bizler, saygın olmayana sayın; beyefendi olmayana bey; yanlışa doğru, doğruya yanlış diye diye; sözün özü iyiye iyi, kötüye kötü demeye demeye, bu hallere gelmedi mi şu haspa dünya!..
Yaşadığı gezegenin doğal güzelliklerini yakma, yıkma, yok etmede hayli başarılı olan fani! Dünyanın sadece konuğu olduğuna, farkında olmayan tip! Tek suçu dünya dönüyor diyen Galileo’yu katletmeye dürtülenmiş, Giordano Bruno’yu yakarak öldürmüş, Hallacı Mansur’un derisini yüzmüş barbarlığın, yabani kanıtı tür!..
Peygamber şehrinin insanları arasında, peygamber şehrinin Ömer adaletini, bilimin kapısı hazreti Ali’yi bile camilerde hançerlemiş cins! Din, dil, ırk, parti veya ideolojiyle ayrışıp hastalıklı çıkarlara arsızlaşan; vurgun, soygun, liyakatsiz mevki, makam; haksızlık, hukuksuzluk, yolsuzluk haramisi!..
Şahsi çıkar uğruna; cehaleti, cehaletle hortlatan edep! Ceddi cennetten kovulmuş soy! Horoz, deve, boğa güreşlerinin, haz veren mağara dönemini, silahlı vahşetin ilkel dürtülerini; hâlâ evirememiş varlık! Empatize, sempatize diyoruz! İnsaf, merhamet, vicdan diyoruz! Ki dahası insan diyoruz! İnsanlık diyoruz! Sahi neredesiniz? Kadim dostluğunuzda boğuluyoruz!..
Not; Rıdvan Aydın’ın “YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM” adlı, roman dosyasından devam edecek…
Dipnot;
1 Hukuka, normal mantık ölçülü kurallara dayanmayan, benbenci keyfilik.
2 Taşkınlık, ani sinirlenme, kişilik değişimi ve günlük bilinç kaybıyla yaşanan psikonevrotik bozukluk.