1.
BÖGÜRTLEN
Bögürtlen köyde bir yol kenarinda ise eger ne güzeldir. Elini uzattiginda aliverirsin.
Köyde olduguna, kirda olduguna, tabiatin cömertligine, tabiî nebatâta muhatap olduguna sükredersin.
Hele mis gibi çimen, kekik, nane ve dag çilegi kokulariyla, bir masal ülkesine girdigini hissetmen, seni asirlar ötesine, betonun icat olmadigi, "organik duygularin" zamanlarina götürür...
Eski ahsap bir köy evininin bacasindan yükselen misir ekmegi kokusu, sana, parmaklari dikenlerde raks ettirerek aceleyle bögürtlenleri toplatip, hemencecik o evin kapisini çaldirtir!
Bögürtlen parmaklarinla komsunun avucuna bögürtlenleri boca edip, ocagin basina, iki parmak kaymakli yogurdun ve pismekte olan misir ekmeginin yanina oturursun.
Ekmek piser, yogurdun içine ufalanir ve o, evrensel “Yogurt Dogramasi”nin sonsuz lezzetiyle,
'o' masal ülkesinden, 'bu' masal ülkesine geçersin...
2.
SANDALYE
Sandalye kadar uykuluyum bugün. Sandalye kadar hüzünlü.
O kadar yararli olmak da yoruyor adami.
Onca yorgunlugu ‘sirtlanmak’. ‘Kucaklamak’ hatta bütün insanligin yükünü...
Üzerindeki onca farkli ‘kiprasmaya’ ragmen vakûr ve gururlu. Dimdik durusunu hiç birakmiyor sandalye!
Ona; ne, kim, ne yaparsa yapsin ‘kucaginda’, (belki de orasi sandalyenin sirtidir –en dogrusunu sandalye bilir-) sandalye hep bir görev askiyla duruverir öylece…
Bir sandalye sessizligindeyim bugün…
Her seyi bilen, her türlü muameleye sabretmis, kim bilir nelere sahit olmus ama ölesiye sessiz, biteviye sir tutan, bir kez bile gocunmayan onca yükten!
Bir sandalye nesesindeyim bugün…
Ayaklanip gidecek ve bütün dünyanin sirtina oturacakmis gibiyim.
O derece!
Sandalye kadar düzgün karakterli olmayi çok isterdim.
Onu gerçekten tanisaydi insanlar, sandalye kadar karakterli olmak isterdi.
Oysa tanimaya çalismak, onu karsisina alip derinligine düsünmek söyle dursun, genelde hep sirtini döndü sandalyeye, bütün insanlik!
Bir sandalye kadar umarsizim bugün.
3.
GITMEMEK
Gitmemekle esitlenmistir benim adim...
Aslinda bir sevda gibi çeker yol beni. Yola gidilmeli.
Ama bazen gitmemek de bir yolculuk degil mi? Kendi içine belki.
Daha kendine gidememis! Nasil baska yerlere gidesi ki?
Misafir olmamissa kendine, hiç ziyaret etmemisse, bir kez bile içmemisse kendi ‘Gönül Köskü'nde bir fincan kahve bile, ‘gitmek’ ona ne ki?
Gitmemek; iste bu yüzden yoldan fazla sey beklememek demek!
Bu yüzden içiçe girmek, kendinde/kendine kalmak ve ‘hazir olunca’ yer degistirmek… ‘Olunca’ gitmek!
Daha tanimadan kendini, konusamadan hiç, bilmeden bulundugun yeri, an’ini, can’ini, görmeden hakikatini; gitmemek iyi!
Çok iyi…
4.
US / SU
YokSUnlukla büyüyor bir insan.
Görüyor nedir? Gidince görüyor, SUsmakla sUSuzluk nasil ayni seydir. Nasil akli yerine getirir...
Kendi us’un için bir itfaiye!
Ruhuna, giderken, “yolda inme!” diyen bilge bir yol arkadasi bu.
‘Ey gidinin!’ irmaklarinda yüzmeyi, findik bahçelerinde yapilan hasadi, çimenleri kaydirak yaparak derelere inmeyi, orada kikirdeyen kuzulari görmeyi, susuz bir ruhla beceremezdin!
Gider miydin sen de o yere?
Ben çocukken giderdim.
Ama kizardi Dedem; “Onlar seni çabuk büyütür, yanasma onlara! Hayatta hizli degil, aheste lazim... Çabuk degil… Ekinler gibi...”
Böylece suya hasret kaldim.
Dedecigime kaldigim gibi…


