Matematik sadece bir ders midir, yoksa düşünme biçimimizi şekillendiren bir yaşam dili mi?
Bu köşede dört haftadır eğitim alanına dair hem güncel hem de asla güncelliğini yitirmeyen konular üzerine birlikte düşünüyoruz. Amacımız; eğitime farklı bir bakış kazandırmak, sorular sormak ve “en mümkün eğitim” anlayışına adım adım yaklaşmak.
Sınavlardan maarif modeline, koçluktan öğrenmeye uzanan bu sohbetlerde siz okurların da zihninde yeni soruların belirdiğini biliyorum. İşte tam da bu noktada, alanın uzmanlarına kulak vermenin, bilgiyi sahadan dinlemenin zamanı geldi.
Bu yazı, Aydın Yayınları yazarı ve değerli matematik öğretmeni Duygu Ünsal ile gerçekleştirdiğimiz ve önümüzdeki hafta yayımlanacak röportajımızın bir önsözü niteliğinde.
Türkiye’de herhangi bir öğrenciyle sohbet ettiğinizde, emin olun konu bir şekilde “matematik”e gelir. Çoğu öğrenci size bu dersin zorluğundan, ileride bu bilgileri kullanmayacak olmaktan, müfredatın neden bu kadar ağır ilerlediğini anlamadıklarından söz eder.
Oysa ülkemizde öğrencilerin hazırlandığı iki büyük sınav — LGS ve YKS — düşünüldüğünde, matematiğin bu sistemdeki ağırlığı oldukça belirgindir. Görünen o ki, bu yükü sırtımızdan kolayca atamayacağız.
O hâlde kaçmak yerine anlamaya çalışalım; kabullenmeye ve yeniden tanımaya geçelim. Belki de matematik, sandığımız kadar uzak değil — yalnızca yanlış tanıdığımız bir dosttur.
Önümüzdeki hafta itibariyle Duygu hocamızla yapacağımız röportaj ile bu dostu daha yakından tanıyacağız. Görüşmek dileğiyle...