Modern dünyada başarı, çoğu zaman hızla tüketilen bir etiket hâline geldi. Bir işe girmek, terfi almak, ev almak, kilo vermek, mezun olmak… Hepsi birer “başarı listesi” maddesi gibi sunuluyor. Ama bu maddeleri işaretlerken içimizde gerçekten bir tatmin hissi oluşuyor mu? Yoksa kendi ihtiyaçlarımızı, kendi değerlerimizi ve hatta kendi benliğimizi bile görmezden gelip, dış dünyanın beklediği bir versiyonumuza mı dönüşüyoruz?
Onaylanma ihtiyacı, insanların doğasında var. Sevilmek, kabul görmek, takdir edilmek insana iyi gelir. Fakat bu ihtiyaç, hayatın direksiyonunu ele geçirdiğinde başarı artık bir hedef değil, bir kanıtlama aracına dönüşür. “Yeterince iyi miyim?” sorusu, başarı ne kadar büyük olursa olsun içten içe hep yeniden sorulur. Çünkü mesele yapılan iş değil, görünür olmak, beğenilmek ve değerli hissetmektir.
Birçok kişi başarıya ulaştığı hâlde neden içindeki boşluğu dolduramaz? Çünkü başarı dışarıdandır; onaylanma ise dışarıya bağımlı bir duygudur. Dış dünyanın alkışı kesildiğinde, insan geriye dönüp kendi duygularıyla baş başa kalır. Belki de hiç istemediği bir meslekte ilerlemiş, belki başkalarının beklentilerini karşılamayı bir görev gibi üstlenmiş, belki de kendisi için değil, hep birilerini memnun etmek için çabalamıştır.
Gerçek başarı, dışarıdan görünen sonuçta değil; içeride yaşanan huzurda saklıdır. İnsanın yaptığı işle kurduğu bağda, seçimlerinin kendisine ait olmasında, sabah uyandığında hayatının kendi hikâyesi olduğunu bilmesindedir. Onaylanma, kalabalıkların geçici alkışıysa; başarı, insanın kendini gerçekleştirmesidir.
Belki de kendimize şu soruyu sormanın zamanı gelmiştir:
“Bunu gerçekten ben mi istiyorum, yoksa birilerinin beğenmesini mi?”
Çünkü başarı başkalarının gözünde büyür, ama gerçek değer insanın kendi iç sesinde yankılanır.