Karadeniz Fındık ve Mamulleri İhracatçılar Birliği (KİB) başkanı Osman SABIR’ın ağzında,
İhracatçıların devleti sömüren aç gözlü, arsız ve pişkin yüzü dile geldi:
“Devlet üreticiye daha fazla destek parası versin, kilo fiyatı düşük tutulsun”...
Aslında pişkinlik ve arsızlığın tavan yaptığı bu sözlerin anlamı şu: “fındığın hakkının bir miktarını devlet karşılasın, ben ucuza satın alayım pahalıya satayım. Ben fındığı satın alırken de devletin üreticiye verdiği bu para benim cebime girsin.“
İŞTE DEVLETİ SÖMÜREN İHRACATÇI DÜŞÜNCESİ. PEK ÇOK SEKTÖRDE DE AYNI ZİHNİYET YOK MU?...
İhracatçı “çok düşük faizle kredi kullanayım” diyor. Bunu derken sanki Türkiye’yi kurtaran ve kendini feda eden bir rol üstlenmişcesine kendisine kahramanlık atfediyor. Biz de taktir edip “kaharamanım” derken gözümüze perde iniyor ve aslında bizi sömürdüklerini göremiyoruz!..
Nasıl mı oluyor?
Hemen belirteyim;
Aldığı çok düşük faizli kredinin sadece bir kısmını üretimde kullanarak işçilik maliyetini düşük tutmak için kapasitesini de düşük tutuyor. Bu durumda iç piyasaya düşük miktarda mal sürdüğü için hem enflasyonun artmasına sebep oluyor, hem de bu artış nedeni ile, iç piyasaya sürdüğü malı fahiş karla hatta en az yurt dışına sattığı malın döviz karşılığı Türk lirasına satıyor...
Kredinin diğer kısmı ile döviz alıyor kenara koyuyor. Öncelikle dövizin yükselmesine sebep oluyor ve bu yükseliş ile cebe para indiriyor. Bu günlerde ise Kur Korumalı Mevduata yatırıyor, oradan da parayı cebe indiriyor.
Kendi parasını da yine döviz olarak yedekliyor.
Ne hikaye değil mi?... İnsan anlatırken yoruluyor. Ama bu ihracatçı firmalar bunu öyle bir sistematik hale getirdiler ki, uygularken hiç yorulmuyorlar.
Ama bir dokunsanız bin ah işitirsiniz değil mi? Bu da oyunun bir parçası. Ama bu oyunun diğer tarafı ise kendilerini kamuoyunda kahramanlık algısı yaratma başarıları...
Tabi burada devlet de gaflet içinde...
Elbetteki ihracatçı firmalar desteklensin. Ama bir yere kadar olsun. Kendi ayakları üzerine basınca bırakılsın. Bu ne böyle. Türkiye’nin en büyük firmalarına bile, hala düşük kredi muslukları açık. Milletin parası bu firmalara akıyor ama millet hayat pahalılığından kıvranıyor. Piyasada kriz var ama baktığınızda bu firmalar İstanbul Borsasında her çeyrekte yüzde üçyüz-dörtyüz kârlar açıklıyorlar. Adamların krizle uzaktan yakından alakası yok! Krizi yaşayan sadece millet!
ARTIK BU KREDİ MUSLUKLARI KISILMALI.
En azından firmalar kâra geçtikten sonra kesilmeli. Kendi paralarını kullansınlar.
Kredi kullanacak olanlar da paraları olmadığını ıspatlasınlar. Ve kredi geri ödeme vadesi, ürettikleri malın satış faturalarına müteakip hesaplarına geçen para ile bitmiş olsun...
Avrupa’da kriz oluyor ama Türkiye’de krizler daha derin ve daha dramatik... Tek sebebi paranın bu kredilerle vatandaşa değil, şirketlere kaydırılması... Şirketler de bu paraları döviz ve hammadde stoğuna yönlendirip, üretimi de kısıp, piyasaya sürdüğü daha az mal ile, vatandaş üzerinden fahiş kârlarla az maldan çok mal parası kazanması...
Sözün özü; artık ekonomi ile ekonominin çarkları içinde kahramanlık atfettiğimiz ihracatçıların, bir taraftan kızıp “aç gözlük”, diğer taraftan da içimiz el vermese de “hainlik” diye gördüğümüz muamelelerini bir arada konuşur olduk!
Elbette istisnalar olabilir...