Son yıllarda şehirlerimizde trafik yoğunluğu adeta bir sınav gibi karşımıza çıkıyor.
Sabah işe yetişme telaşı, akşam eve dönüş koşuşturması derken araçlarımızda geçirdiğimiz zaman, çoğumuz için stresin birikmesine neden oluyor. Bu stres, ne yazık ki bazen direksiyon başında sabır yerine öfkeyi, saygı yerine kaba davranışları beraberinde getiriyor.
Özellikle trafikte yaşanan tartışmalar, birbirimize bağırmalar, öne geçme uğruna yapılan tehlikeli manevralar sadece anlık bir gerilimi artırmıyor; aynı zamanda toplumun ruhuna da zarar veriyor.
Türk milletinin hoşgörü ve saygı geleneği, ne yazık ki bazen bu yoğun tempoda unutulabiliyor. Oysa millet olarak, birbirimize gösterdiğimiz saygı ve nezaket, sadece trafikte değil, hayatın her alanında bizi güçlü kılan değerlerimizdir.
Bir an için durup düşünelim: Aceleyle öfkeyi seçmek yerine, sabrı seçmek ne kaybettirir bize?
Bir başka sürücüyü beklerken gerginleşmek yerine gülümsemek, bir kırmızı ışıkta durmayı bir fırsat bilmek aslında günlük hayatımızda huzur bulmanın küçük ama etkili yollarından biridir. Trafikteki küçük nezaketler, şehirlerimizin kalabalığında bile ruhumuza sükûnet taşır.
Unutmayalım ki, trafikte birbirimize gösterdiğimiz saygı, sadece kaza ve sıkıntıları önlemekle kalmaz; aynı zamanda toplumsal huzurun da bir yansımasıdır.
Türk milletine yakışan, acelecilik ve öfke yerine saygıyı, kaba davranışlar yerine sükûneti tercih etmektir.
Gelin, bir nebze olsun trafiği bir sınav değil, bir sabır ve saygı pratiği olarak görelim. Her durak, her ışık, her bekleme anı bize hem kendimizi hem de toplumumuzu tanıma fırsatı sunar.
Trafikteki sükûnet, aslında hayatın her alanına yayılan bir huzurun başlangıcı olabilir.
Birbirimize daha çok gülümseyelim, daha çok anlayış gösterelim ve trafik stresi altında bile Türk milletinin değerlerine yakışan sakinliği koruyalım.
Unutmayalım ki, bir anlık öfke hem kendimiz hem de başkaları adına telafisi mümkün olmayan olaylara dönüşebilir. Aman dikkat…