RIDVAN AYDIN

Tarih: 30.10.2025 14:32

YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM (59)

Facebook Twitter Linked-in

“…İzliyorum Göktuğ, motor durdu!”

 

Hani nerdeyse boş bulunup, dünya durdu diyecekti… Sanki tekmil sistemler kopmuş, olanca sesler susmuş; sanki zaman durmuştu… Kokpit yalnızlıkların en ağırıyla vurulmuştu!.. Bu apansız kırılma anı, zamanın ve mekânın askıya alınma ulağı mıydı, yoksa zaman ve mekân bükülmesi bu muydu? Teknoloji yaralısı vicdani gerilimle içsel çatışmalar yanardağlaşıyor, düşünsel fay hatları içten içe lavlaşıyordu…

 

Bedeli mi böyleydi albenisi kandırmaca, gel geli bol dünyanın! Hayat durup dururken, çelmesini bir kolay takıyordu. Yoksa ölüm kendini, kendinden güçsüz varlıklarda mı tatmin ediyordu? Hatta ola ki ölüm, ille de insan götürmeleri mi seviyordu! Dahası, bağımlı bir tiryakisi olmuştu bir yandan getirirken, öte yandan alıp alıp götürmelerin... Ya hayatın canlısına çok gördüğü mutluluk!.. Bereketli dertlenişlerin, bitimsiz içlenişlerin, arta kalan tortusu değil de neydi?..

 

“Derhal çalıştırma işlemlerine başlayalım Göktuğ!”         

 

“Başlıyorum Hocam!”

 

“Lütfen!”

 

“Gaz kolu İnboard1-Airstart On2-Yakıt Regülatör Emercensi!3”

 

“Güzel!”

 

“Güzel” sözcüğünü, Göktuğ’u motive etmek için söylemişti. Motorda, güzel olan hiç bir şey yoktu!.. Berbat olandan ne vakit güzellik veya kötü olandan iyilik çıkmıştı ki! 

 

“Diyarbakır’a yönelelim! Yaklaşık bir varyoyla4 da süzülüşe başlayalım! Sürat 220 Knot’a düştüğünde, bu sürati sabit tutacak varyo ile süzülüşümüze devam edelim! 

 

“Anlaşıldı hocam!”

 

Ambargolu ülkede, olası ki ambargo yaralısı makinenin kokpitteki sakinleri, görevlerini eksiksiz ve aksaksız yapmaya dikkat kesilmişlerdi. Hayat kendini gene yaşatarak dayatıyordu. Her zaman yukarı çekecek değildi ya bu kez aşağı çekmeyi diretiyordu. Neyse ki dünya durduğu yerden dönmesine, zaman kaldığı yerden her şeyi eskitip eksiltmesine yeniden koyuldu!.. 

 

Atmosferin “11” kilometrelerinde başlayıp, yaklaşık 50 bin kilometrelere dek uzanan katmanı, konuklarına hiç de iyi davranmamıştı. Üst katları, Ozon tabakasını da barındıran stratosfer5 namlı şu ikinci katman; gizemli kıpırtısızlığına, ıssız sessizliğine metal aygırı da katmıştı. Yoksa oralar da mı ambargodan yana tavır almış, Azrail hazretlerine haber salmıştı. Gök diyar yaylalarının, o az önceki psikopat tayı artık kişnemiyordu... 

 

Mavi atlastaki uçsuz bucaksız coğrafyanın, o milyarlarca yıldır konuşan ilahi sessizliğine, her nedense o da uymuştu!.. Efendileriyle iletişimi kesmiş, ana şalteri indirmişti. Gök kubbenin, belki de iflâh olamayacak bir yılkı atıydı artık... Bu haliyle eğer atmosfer dışında olsaydı; boşluğa her düşmüşün, mecburen yaptığı gibi o da hem kendi ekseninde hem de galaksisiyle dönmeye başlayacaktı. 

 

Kalkış anının görkemli kıvraklığına; gücündeki o delişmen enerjisinin şirret fazlalığına; yerinde o bir sükseyle duramazlığına bakıldığında; şu acınası, yıkıntı hallere düşeceği, kimin aklına gelirdi!.. Evrensel demokrasiyle kucaklanmış olanca varlıkların, o imrenilir bir uyum içindeki sistemli hayatiyetlerine6, bu böylesi bir teknoloji yakışıyor muydu? Utanmasa kendini uzayda sanıp, şu hurda haliyle kendi yörüngesine girecek; ilahi mimarın aerodinamiksel aritmetiğiyle, sonsuza dek bir mevlevice dönüp duracaktı, o sınırsız boşlukta!..

Hayat böyle bir şeydi işte!.. Ola ki çoğu yanı, tasarım dışıydı. Matematiksel hesabı, yazgısal muhasebesi 

olsa da krokisinden pek yaşanmıyordu! Olurlarını; olmazlarını; olabileceklerini de zamanı geldiğinde kendisi sunuyordu. Pafta-pafta yaşadıkça şekillenen yaşam coğrafyasının, rengârenk haritası nihaî ölçeğine, yekpare bütünlüğüne, ancak yolun sonunda ulaşabiliyordu... Ezberlemiş ilahi kuralı böyleydi, marifeti durmadan dönme, ha bire dönme bellemiş şu yamuk eksenlinin… Benzetme sanatının benzetenle benzetilenine, anılardan anlarına, dizeler çiçeklendi o an Serhan’ın…       

 

“Ne çok gizleri var, şu köhnemiş kâinatın!

Her şeyde bir simetri,

Her şey tartıda doğmuş.

Adına hayat denen dayatma bir senaryo 

Ne efsunkâr, çatışmalı karşıtlarla kurulmuş!..”

 

Yaşam!.. Geriye kumandası; kopyası, korsanı olmayan şerit... O durmaksızın süre gider videobant... Ya da zamanın yatağında, akıp giden akışkan! Bilinmez sapakları, karmaşık deltalarıyla oyalayan… O hep, tek yöne kurguluydu, bildiğini okuyan! Eksilerek çoğalan; çoğalarak eksilen, yenilerken eskiten; dediğim dedik oyun!.. Önce… Önce eldekileri alır götürür... Ya sonra?.. Sonrası hiç!.. Sonrası boşluk!.. Velhasıl çok nokta işte!.. 

Zamanlar ötesine bir evren yıkıldığında, peki ölümsüz zamanına ne olacaktı!.. Daha önce terki dünya eylemişler, zamanlar arası geçişin, sahi nerelerinde kalmışlardı. Keşke mevsimler gibi gelebilmek için gidilseydi, daha bir hakça olmaz mıydı?..

 

“Keşke... Keşke filmin şu karelerini, geriye alma olanağı olsaydı!..”

 

“Anlamadım hocam.. Bir şey mi dediniz…?”

 

 “Yok!.. Yok bir şey be Göktuğ! Yok bir şey!.. Aldırma boş ver!..”

 

“Kendi kendinize konuştunuz, kafanızı yoran bir şey mi var hocam?”

 

“Hayat dedim, hayat!.. Filmin şu anki çıktıları kötü dedim... Son kareler iyi çıkacağa benzemiyor pek… Ve diyorum ki... Sonunu yakmasa bari, sinoptik7 sağlaması yanlış çıkmasa hayatın!..”

       

“Yani… Yani demeniz o ki hocam; elimizde fazlaca filmimiz yok!”                                   

 

“Aynen öyle be Göktuğ! Hazırlıklı olmamız gerek! 25 bin fit (7 bin 620m); O da olmazsa 13 bin fitlerde (4572m), son bir kez daha çalıştırma teşebbüsünde bulunuruz. Eğer motor laf anlamazsa!..” deyip, susmuştu Serhan… Dil, kuracağı son cümleyi yarım bırakmak istemese de o anki bilinç; var cümleyi yarıda terk et diyordu!.. Taş yürekli zamanı askıya alıp, diyeceklerini içine gömdü. İlk test uçuşundaki Ütğm. Göktuğ’u, paylaşmak istemediği umutsuzluğun, ölgün nabzına atmak istemiyordu. 

 

“Evet hocam motor laf anlamazsa?..”

 

Not; Rıdvan Aydın’ın “YÜREĞİME SİYAH ÇELENK BIRAKTIM” adlı, roman dosyasından devam edecek…

 

Ay yıldız altında ezberimiz; 

Dünya tarihine abideleşmiş Ulu Önderimiz ve komutasında destanlaşarak, vatan inşa etmiş şehit ve gazilerimizi minnet, rahmet ve şükranla anmak; tarihsel, toplumsal ve ulusal vicdan ibadetimiz… Sen ki din, dil, ırk ve mezhep ayırımı gözetmeyen, sen ki ‘Yurtta Barış, dünyada Barış’la uygarlaşma gözemiz, özgürlüğümüz… Ve sen ki demokratik, laik bilimsel bir hukukla, sürekli çağdaşlaşma dinamizmine devrimci, Atatürk genimiz Cumhuriyetimiz! Karanlığı ışıtan varlığını “ilelebet payidar” kılmak; Askerlerin olarak Ata emanetimiz, iftihar vesilemiz, yürek kutsiyetimiz! 

 

Dipnot;

1İç taraf (yani A/B bölgesi olan dış tarafta değil

2Havada motor çalıştırma şalteri

3Motoru besleyen yakıt hattı acil hat tarafına

4Dakikada süzülüş oranını gösteren gösterge

5Troposferden sonra başlayan gök katman

6Yaşama gücü, canlılık

7Senaryo veya öykünün kısa özeti


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —